Kırmızı Saçlı Kadın - Orhan Pamuk

11:14

Herkese Merhaba,

Kitaplarla aranız nasıl? Okumayı öğrendiğim günden bu yana sıkılmadan devam ettirebildiğim tek alışkanlığım; kitap okumak. 'Sıkılmadan' diyorum çünkü ilgisini çabuk kaybeden biriyim.
Her bitirdiğim kitaptan sonra içimi tarifsiz bir huzur ve bir miktar burukluk kaplar. Uzun uzadıya düşünürüm sonrasında. 'Kim haklıydı?', 'Ben olsam ne yapardım?' gibi sorular aklımda koşuşturur.



İşte dün gece bitirdiğim Nobel ödüllü yazarımız Orhan Pamuk'un son kitabı Kırmızı Saçlı Kadın bu soruları daha okurken sordurttu bana. Kitabı okurken bir yandan da kahramanlarıyla çatışırken buldum kendimi.

Kitap özetlemeyi hiç beceremeyen biri olarak bir özet çıkarmaya çalışacağım ama hatam olursa ya da fazla ipucu verirsem şimdiden kusuruma bakmayın :)

Başkahramanımız Cem Çelik, çocukluğunu babasız geçirir ve için için öfkelidir de babasına. Lise yıllarında eniştesinin yardımıyla Öngören'de Mahmut Usta isimli bir kuyucuya çıraklık etmeye gider. Mahmut Usta'yı zaman zaman babasının yerine koyar. Öngören'de kırmızı saçlı bir kadına aşık olur ve tek gecelik bir ilişki yaşarlar. Bu olayın ertesi günü kuyudayken Mahmut Usta'nın üzerine kovayı düşürmesiyle, Öngören'den kaçarcasına uzaklaşır. Aradan yıllar geçer ve hep 'Mahmut Usta'yı öldürüp, öldürmediğini' düşünür. Kendini bildi bileli hep araştırdığı ve aklını kurcalayan iki efsanenin aslında hayatını ele geçirdiğini görür.

Sonunu anlatmayacağım ki kitabın sürprizi bozulmasın ama kesinlikle planlamadığım bir sondu. Kitap, inanılmaz akıcı bir dile sahip. Yormayan bir anlatımı var ama biraz aceleyle yazılmış havasını sezmeden geçemiyorsunuz. Sanki şu an kitabı bitiremezsem bir daha okuyamazmışım gibi hava veriyor tamamen. Bu arada okuyup bitirdiğim ilk Orhan Pamuk kitabı kendisi. O yüzden bir kıyas yapma durumum söz konusu değil. Kitapla ilgili sevdiğim bir diğer konu ise birçok eserden de bahsedilmiş olması. Oidipus ile Rüstem ve Sührab efsanelerinin tüm detaylarının paylaşılması oldukça etkileyiciydi. Kurgusu zaten oldukça mükemmeldi.

Tesadüf diye bir şeyin olmadığını, olan olayların bir anlamı olduğunu tekrar hatırlattı bana. Bir yandan da aslında duyduğumuz, okuduğumuz şeylere pekte takılmamamız gerektiği gibi bir gerçekte vardı kitapta.
Kitaplarda sevdiğim cümlelerin altını çizme gibi insanları sinir eden bir huyum var. Bu kitapta da boş durmadım. Onlardan bazıları,

'Göğe çıkıp yıldızların ışıltısına ulaşmak yerine, şimdi üzerinde uyuduğumuz toprağın içine girmeyi hayal etmemiz doğru muydu?'

'İnsanın sevdiği, kıymetli bir şeyini kuyuda bırakıp sonra da unutması acaba neyin işaretiydi?'

'Babasız büyürsen âlemin bir merkezi ve sınırı olduğunu anlamaz, her şeyi yapabileceğini sanırsın... Ama bir süre sonra ne yapacağını bilmez, dünyada bir mana, bir merkez bulmaya çalışır, sana hayır diyecek birini aramaya başlarsın.' 

Özetimle ilgili bir eleştiriniz varsa ya bu yazımda yapın ya da bir sonrakilere de katlanmaya devam edin :)
Şaka bir yana yapıcı her türlü eleştiriye açığım ve dikkate alacağıma emin olabilirsiniz. 

Sevgiyle ve Sağlıkla kalın :)

Benzer Yazılar

0 Yorum