Blogger tarafından desteklenmektedir.

A Piece of Passion In Life

    • Anasayfa
    • Sağlıklı Beslenme
    • 52 Hafta 52 Değİşİm
    • İyİ Yaşam
    • Tavsİyemdİr
    • _Okunma
    • _İzlenme
    Herkese Selam,

    Sanırım Haziran ayı 2017 senesi içerisinde ne zaman başladığını, ne zaman bittiğini anlamadığım tek ay. Bir baktım haziran, bir baktım temmuz. Yani 'göz açıp kapayıncaya kadar geçti' sözünü bir güzel deneyimlemiş oldum.

    Kısacık aya sıkıştırabildiğim kadar yeni şeyler sıkıştırmaya çalıştım. Mesela 4 film, 1 dizi sıkıştırdım.



    Haziran ayında sanatseverleri ya da daha doğru tabirle nostaljiseverleri üzen bir haber yayıldı: Beyoğlu Sineması kapanıyor.. Daha önce bir kere gitme fırsatı bulduğum için kendime kızdım. Tabii çeşitli kampanyalar başlatıldı da bir süre daha açık kalacak. Bunu fırsata çevirmek için bundan sonra izleyeceğimiz tüm filmleri, bu tarz eski sinemalarda izleyeceğiz ki en azından bir katkımız olsun.

    Beyoğlu Sineması gibi sinemaların en güzel yanı ise Başka Sinema'nın bağımsız filmlerine yer veriyor olmaları. Kedi filmini Beyoğlu Sineması'nda ,93 Yazı 'nı Rexx'te, Yaşam Kürü (A Cure for Wellness) filmini ise evde izledim.

    Kedi, 80 dakikalık 2016 Türk yapımı bir belgesel. Aynı adı gibi kedilerden oluşuyor. İstanbul ve kedilerden desek daha doğru olur sanırım. Film, İstanbul ve kedilerin nasıl ayrılmaz bir bütün olduğunu anlatıyor. Kediseverlerin kaçırmaması gereken oldukça sevimli bir film.



    93 Yazı, 96 dakikalık 2017 İspanyol yapımı. 6 yaşındaki Frida'nın ailesini kaybetmesi sonucu dayısı ve yengesinin yanında yaşamaya başlamasını, çocuk haliyle yaşadığı travmanın etkilerini anlatan güzel bir film. Özellikle de filmin görselliği beni çok etkiledi. Renklerin güzelliğiyle İspanya bir kere daha 'hadi gel' diyor.. 😏

    Yaşam Kürü ise tavsiye üzerine izlediğim, 2 saat 26 dakikalık, 2016 Amerikan - Alman ortak yapımı bir film. Bir sağlık merkezinin geri planında dönen entrikalarını gün yüzüne çıkarmaya çalışan, çalıştıkça kendini daha da batmış halde bulan bir gencin hikayesi diyebiliriz. Aslında gerilim filmi olmasına rağmen verdiği mesaj bambaşka; 'Hırs, bir gün seni de bitirir' 

    Ama şu gerçeği de söylemeden geçemeyeceğim; eski sinemalar nostaljisiyle güzel kabul ediyorum, fakat bu nostalji özelliklerini fiş şekilde bilet vererek kaybettiklerini fark etmedikleri gibi salonlarda da yapılabilecek ufak değişiklikleri göz ardı ediyorlar. Aslında bir bakıma da bu yüzden kapanmaya yüz tutuyorlar. Konfor, tüm hayatımızı yönlendiren bir kavram sonuçta.

    İzlemek demişken National Geographic her zamanki gibi muhteşem bir belgesel serisine imza attı: Deha (Genius)
    Albert Einstein'ın hayatını ve bilinmeyenlerini anlatan 50 dakika süren dizi oldukça başarılı. Hem gençlik dönemi hem de orta yaşlı bir Einstein görmek oldukça güzel. Einstein'ı canlandıran Geoffrey Rush, zaten sevdiğim bir aktör olduğundan bu rol için biçilmiş kaftan olduğunu itiraf etmeden geçemeyeceğim. Sosyal medyada yapılan paylaşımlarına bakılırsa da diğer Dehalar üzerinden dizi devam edecek ve bizi sürüklemeye devam edecek.



    İstanbul'da yaşayan herkesin hemen hemen sevdiği yerler arasında olan Galata'da bir yer keşfettim. Aslında keşfetmedim, çünkü 'ben buradayım' diye bağırıyor kendisi. Best Coffee Shop Lavazza'nın Galata'daki yeri. Galata Kulesi'nin dibinde, terasımsı yerleriyle, mekana yakışan müzikleriyle, başarılı tatlılarıyla ve sempatik çalışanlarıyla çok hoş bir yer. Sadece kahvesi için başarılı diyemeyeceğim ne yazık ki! Çünkü kahveleri, özellikle filtre kahveleri adına yakışır gibi değil.

    Kendimi bildim bileli resmi içeceğim süt olmuştur hep. Genelde tam yağlı tüketirken, acaba laktozsuz mu tüketsem deyip, bir süre deneyimlerken bambaşka bir sütle tanıştım. Pınar Protein Süt; Kakaolu ve Vanilyalı olmak üzere iki türü var. Protein ağırlık ve laktozsuz. Favorim vanilyası olmakla beraber, soğuk kahvede oldukça başarılı. Kakaolusu ise yulaf ezmesinde tercih edilebilecek durumda bence. Tabii farklı kullanım alanlarınız varsa seve seve dinleyebilirim 😊

    İyisiyle kötüsüyle Haziran'da bitti. Yeni bir ay, yeni umutlar gibi.. Zira her geçen gün sürprizlerle dolu..

    Siz neler keşfettiniz Haziran'da?
    Hadi paylaşalım 😊
    Devamını Oku
    Herkese Selam,

    Blogu düzenli olarak takip edenlerinde(!) bildiği üzere Sağlıklı Yaşam etiketli hemen hemen tüm yazılar radikal bir karar verip beslenme düzenimi değiştirmeye karar verdiğim ve neler yapacağımla ilgiliydi. Fakat hiçte öyle olmadı. 3 gün başarılı olurken 4. gün pes edip eski düzenime geri döndüm. Bu da 'ben istikrarlı bir insan değilim' mantığını oluşturduğundan dolayı psikolojik olarak kendimi sorgulatmaya başladı.
    Sonuç olarak da aslında neyi, nasıl istediğimin önemli olduğunu fark ettim.



    Sanılanın aksine sağlıklı beslenmek ya da diyet yapmak zor değil. Zor sandığımız için korkuyoruz aslında başlamaktan.

    Mesela sağlıklı beslenmeye çalıştığım dönemler bana en zor gelen kısım ne yiyeceğimi bilememekti. En sevdiğim şeyler bile korkutucu görünürken, içim bir yandan da deli gibi onları yemek istiyordu. Ama bunun en kolay formülü Yiyeceklerini önceden hazırlamakmış. Bir gece önceden ertesi günün yiyecekleri hazırlamak, planlamak bizi olası bir ne yiyeceğim düşüncesinden kurtarırken, bir yandan da anlık gelen can çekme krizlerini kontrol altına almamıza yardımcı oluyor.

    Açken markete gittiğimde reyonlardaki tüm rafine ürünler üzerime atlıyor; 'beni al, beni al' diye. Düşen kan şekerimde onların en büyük destekçisi oluyor tabii. Bu durumda açken markete gitmemek ya da ara öğünler ile dengeyi sağlamak oldukça başarılı bir çözüm gibi görünüyor sanki 😊

    Açlık var, açlık var mesela. Sırf can sıkıntısına yemek yemek istediğiniz ya da bir şeyler atıştırdığınız olmuyor mu hiç? Benim çok oluyor, özellikle de işte zaman zaman o kadar çok sıkılıyorum ki 'ne yesem' diye aranıyorum. Aslında yemeğe sarılmak yerine mesela dışarı çıkıp hava alabilir, su içebilir, bitki çayı içebilir; gereksiz kalori yükü altına girmeyebilirim. Yani açlığımızı kontrol edebiliriz, hele ki duygusal açlıksa.



    Açlık kontrol edilebildiği gibi porsiyon kontrolü yapmak da elimizde aslında. Büyük tabak yerine küçük bir tabak kullanmak hem gözümüzün açlığını giderir hem de dozunda yememizi sağlar.

    Kilo vermek ya da istediğimiz bedene kavuşmak sadece beslenmeden ibaret değil, egzersiz yapmak da bir o kadar önemli. Bunu bilmeyen yoktur tabii ki ama ya egzersiz yapmayı sevmiyorsak?

    Aslında egzersiz yapmayı sevmemek diye bir şey yok, sevdiğin egzersizi bulamamak diye bir şey var.
    Bunu da deneye yanıla bulabiliriz.

    Ama bir de egzersiz yapmayı sevip yapmayanlar var ki ben gibi, zorlamaktan başka yapacak bir şey yok. 😊 21 gün zorlayıp, alışkanlık kazanmak önemli bir basamak olabilir, benim gibi tembeller için.



    Hayatta önemli olan hedef belirlemek ve hedefe giderken yaşadığımız zorluklar karşısında yılmamak derdim, ki öyle de ama gün içinde yaşadığımız yorgunluklar ne yazık ki bizde tükeniklik gibi sorunlara yol açıyor. Bu yüzden ne spora ne düzenli beslenmeye zaman kalmıyor. İşte böyle bir durumda da motivasyonumuzu belirlemek, bize bir düzen belirleme de yardımcı olabilir.

    Kilo vermek de sağlıklı beslenmek de yapabileceğimiz şeyler olup, kontrolleri elimizde..
    Sadece içimizde onun gücünü bulabilelim..

    Sevgiyle ve Sağlıkla Kalın 💖
    Devamını Oku
    Herkese Selam,

    Mayıs.. Hayatımdaki ilkleri, iliklerime kadar yaşatan ve arkasında birçok ders bırakan Mayıs..


    Bursa gezisi ile başlayan Mayıs ayını hastanede sabahlayarak bitirmek hayatıma farklı bir açıdan bakmamı sağladı.


    Mayıs henüz başlamadan önce bir anda Bursa'ya gitmeye karar verdik. Birkaç gün önce BUDO'dan biletlerimizi aldık. 6 Mayıs sabahı da Sirkeci'den yola çıktık. Yaklaşık 1,5-2 saat süren deniz yolculuğundan sonra Mudanya'ya vardık. Mudanya'da ilk bulduğumuz mekanlardan birinde serpme kahvaltı yaptıktan sonra otobüs, metro, dolmuş gibi her çeşit toplu taşıma aracını kullanarak tamamen ticarethane yuvası olmuş Cumalıkızık Köyü'ne vardık. Sıcak ve kalabalıkla beraber çekilmez olan Köy'den yine çeşitli toplu taşıma araçlarını kullanarak merkeze vardık ve günün koşuşturmacası içinde dönüş BUDO'sunu kaçırdık. Bazen kötü şeyler aslında iyi şeylerin olmasına sebep olmak için olurmuş, bunu ilk defa BUDO'yu kaçırdıktan sonra oturup dinlenme birası içerken farkettim. Farketmekle kalmayıp bir de gün içinde ilk kez nefes almanın güzelliğini keşfettim. Hayat, nefes almakla güzel, nefes almakla anlamlıymış ve koşuşturma aslında hayattan keyif almamızı engelliyormuş.


    Bu ay iki güzel tiyatro oyunu izleme fırsatı buldum. Semaver Kumpanya'nın en güzel eserlerinden biri olan Kuşlar ve Behiç Ak'ın kendisini tanımama vesile olan eseri Ayrılık
    Semaver Kumpanya ile de Çevre Tiyatrosu'nun muhteşem yeri ile de Mayıs ayında tanıştım aslında. Sevinç Erbulak, Fırat Tanış, Serkan Keskin, Sarp Aydınoğlu, Sezin Boyacı gibi oyuncuları tanıma fırsatını da bu ayda buldum ve tabii ki sahne performaslarını gözümü kırpmadan izleyerek hayatımdaki 'En Güzel Anlar' kısmına yenilerini ekledim.
    Kuşlar, aslında oldukça 'eski' bir oyun; Aristofanes'in 2500 yıl önce yazdığı ve hala günümüze ışık tutan bir eser.. Bolca imalı olarak günümüze uyarlanan eser de oldukça düşündürücü sahneler vardı ki unutmadan şarkılar da çok uyumluydu. Önümüzdeki sezon olur mu bilmem ama olursa hayatınızdaki koşuşturmalardan 2 saat ayırıp, mutlaka izleyin derim.


    Ayrılık ise kadın erkek ilişkilerinde ayrılık sürecini epey dolu dolu hissettiren bir oyundu. Boşandıklarından 1 yıl 13 gün sonra yanyana gelip, ilişkileri boyunca yaşadıklarını, neler hissettiklerini komik bir şekilde anlatan, anlatırken de içinizde 'Hımmm' hissi uyandıran, kendinizden bir parça bulduran güzel bir oyundu. Sanırım Fırat Tanış ile Sevinç Erbulak'ın ayrılmaz ikili hali önümüzdeki sezon da devam edecek gibi görünüyor, bu yüzden kaçırmadan uyumlarını izleyin. 😊


    Başka Sinema'nın filmleri aynı adı gibi sanat anlamında bambaşka filmler oluyor her zaman. Aynı Gelecek Günler (Things to Comes) gibi.. 2016 Fransa - Almanya ortak yapımı bir film. Fransa'nın direniş esintilerini barındırırken, Almanya'nın felsefik düşüncelerine de yer vermiş. Nathalie adında bir felsefe öğretmenin, önce annesi kaybetmesi sonra da eşinin onu aldatması üzerine boşanması ile hayatının nasıl değiştiği anlatan; anlatırken de hayat üzerine epey düşündüren bir film.


    Müzik, hayatımın vazgeçilmez unsurlarından biri. Ruh halimi değiştiren, motive eden, hatta sesimi beğenmemi sağlayan bir unsur. Yeni şarkıları, müzik türlerini keşfetmeyi de ayrıca severim. Bu ay iki yeni şarkı, şarkıcı keşfettim ve birinin bağımlısı oldum resmen. Manuş Baba'yı bu şarkı ile tanıdım ve tüm şarkılarını dinlemeden duramadım. Bir diğer şarkı ise Ozbi & Gülce Duru'nun Olmazlara Yandım. Gülce'yi daha önceden birebir tanıma fırsatı da bulmuştum ama Ozbi ilk defa dinlediklerimden. Birkaç müzik türünü birbirine bağlayan farklı bir şarkı olmuş bence..

    Mayıs ayında elime pek çok kitap geçti, ama sadece geçtiler.. Ne yazık ki hepsi yarıda kaldı ya da 'Okunacaklar Listesi'nde sıraya yerleştiler.

    Anneler Günü'nde yıllardır burnumun dibinde olan ama hiç gitmediğim bir mekanı da keşfettim. Sarıyer'de oturup, Kireçburnu Fırını'na ilk kez gitmek tabii ki de benim ayıbım.. Ama masaya oturur oturmaz Anneler Günü'nü kutlamak da onların gönülçelen başarısıdır bence. Personelin sempatik tavırları, tatlıların muhteşem lezzeti ve manzaranın efsaneliği.. Söyleyeceklerim bu kadar.. 💖😊


    Bu ay asıl sevdiğim keşiflerden biri yeni bir uygulama ile tanışmak oldu; Piriguide. Tarihi Yarımada, İstanbul'u sevmeme sebep olan yerden biridir. İşte Piriguide ise benim gibi İstanbul'da turistcilik oynayan ya da gerçekten turist olanlar için bir uygulama. Hem yerleri keşfederken hem de onların hikayelerini öğrendiğiniz hatta Saffet Emre Tonguç gibi başarılı rehberlerin eşliğinde hazırlanmış, oldukça başarılı bir uygulama. İşin daha da iyi bir yanı sadece İstanbul değil birçok şehir için hazırlanmış olması. Gezmeyi sevenlere bir tavsiye olsun, eğer hala keşfetmedilerse 😊

    Güle oynaya bitirecektim Mayıs ayını, 'Oh ne dolu dolu bir ay oldu' diye övünerek bir de! 29 Mayıs sabahı kendimi bir anda hastanede buldum ve hayatımda yeni bir cümleyle tanıştım. 'Babam kalp krizi geçirdi' Duygusal anlamda hala çok zorlayan bir cümle bu. Zira beynim idrak edemedi o günlerde. Maksimum grip olan babamı yoğun bakımda cihazlara bağlı görmek çok zordu. 2,5 gün süren sindirme hali. Çok zordu. Kimileri ailesini kaybederken ben durmuş size sadece yoğun bakımda birkaç gün yatmış babamdan bahsediyorum. Çünkü bu zamana kadar yaşadığım en büyük acı bu. Ama anlıyorum, sevdiğin birini kaybetme düşüncesinin korkunçluğunu.. Hayatın kısalığını anlıyorum. Pişmanlıkları anlıyorum. Daha yapacaklarımız varken yapamadan gidebileceğimizi anlıyorum. Bazen gerçeklerle yüzleşmemiz gerektiğini anlıyorum.

    Velhasıl kelam, Mayıs bana dedi ki 'Yaşa kızım, en güzel şekilde yaşa, en sevdiklerinle yaşa, kıymetini bile bile yaşa.. Her nefesinde şükrede şükrede yaşa.. '

    Şimdi her anım daha değerli, her anım daha önemli..

    Sevdiklerinizin yanınızda olduğu, dolu dolu geçirdiğiniz aylarınız olsun.. 💖

    Sevgiyle ve Sağlıkla kalın 💖
    Devamını Oku
    Herkese Selam,

    Biliyorum uzun zamandır yazmıyordum 'Ne Buldum?' yazılarını. Sonra blogumun en güzel okuyucusu yazmam gerektiğini söyledi ve bir de üzerine beni destekledi. İyi ki de yaptı zira ben de özlediğimi fark ettim.

    Onca yoğunluğum arasında Nisan ayı dolu dolu geçti ve birçok yeni şey keşfettim.



    Adını hep duyduğum ve hiç gidemediğim Kafe Kafka'ya sonunda gidebildim. Gitmekle kalmadım bir de bayıldım. Gerek iç dizaynı olsun gerek de çalışanların sempatikliği.. Durmuş duvar saatleri, kitap kapakları ve eski koltuklar.. Mutlaka anaanne ya da babaanne evinde gördüğünüz o oymalı koltuklar.. 'Adına yakışan bir mekan olmuş' cümlesini kurdurtuyor insana. Nasıl huzurlu bir yer, tarifi yok. Gitmek isteyenlere nacizane bir tavsiye 5 katlı binada yer bulabiliyorsanız eğer ilk katında bulunan balkon gibi bölmedeki ikili koltuklara oturun ve hava kararmadan önce gidin.. Havanın kararmasını bekleyin ve muhteşem ışıklandırma içinde huzuru bulun. Bir de filtre kahve için, gerçi şarap da güzel bir tercih olur ama filtre kahvede sanırım damla sakızı var 😊



    Bu ay, en sempatik sanatçılardan biriyle tanıştım, daha doğrusu tanıştırıldım. Ezgi Aktan. Birsen Tezer, Jehan Barbur seven biri olarak daha önce nasıl oldu da hiç dinlemedim, bilmiyorum. Beyoğlu Hayal Kahvesi'ndeki performansıyla kendisini tanıma şerefine nail oldum. Bu kadar sempatik, bu kadar şarkıları yaşayarak söyleyen başka bir insanı henüz dinlemedim. Mesela tanışmanız için bu şarkı vesile olabilir.

    Bir de geçen gün Youtube'da gezinirken bir kanal keşfettim; Dünyadan Sesler. Daha önce keşfetmeliydim dediğim bir kanal oldu. Müziğin evrensel olduğuna hep inandım, Dünyadan Sesler de bunu kanıtlayan bir kanal. Dünyadan Sesler ile tanışmama vesile olan ise bu şarkıdır..

    Nisan ayında uzun zamandır yapmadığım daha doğrusu yapamadığım bir şey yapıp, tiyatroya gittim. Sanatın her türlüsünü sevmeme rağmen görsel sanatları nedense hep daha fazla sevdim. İki yıldır bilet kovaladığım, bilet bulduğumda ise zaman bulamadığım İkinci Dereceden İşsizlik Yanığı'nı sonunda izleme şerefine nail oldum. Adından da anlaşıldığı üzere, üniversiteden mezun olduktan sonra iş bulmaya çalışan ama 2001 krizi ile tüm umutları sönmeye yüz tutan bir gencin başından geçenleri anlatıyor. Ali Cüneyd Kılcıoğlu'nun yazdığı, Elif Erdal'ın yönettiği ve Berkay Tulumbacı'nın oynadığı 2 perdelik 100 dakikalık bir oyun. Mayıs ayı içerisinde Cevahir Sahne'de oynamaya devam edecek izlemek isteyenler için..




    İzlemek demişken bir de bu ay sonunda beni hayrete düşüren bir film izledim. En İyi Teklif (The Best Offer) 2013 İtalyan yapımı bir film. Giuseppe Tornatore'nin yönetiği filmin oyuncularını pek tanıdığımı söyleyemem ama hem oyunculuklar hem de mekanların uyumu çok güzeldi. Müzayede salonu işletmecisi olan Virgil Oldman, gizemli bir kadınla tanışır ve sonrasında başına gelenler filmi gizemli hale getirir. Son zamanlarda izlediğim en güzel filmlerden biriydi. Sonunda film bittiğinde hala ekrana bakmaya devam ettiğimi fark ettim.


    Nisan ayım güzellikleriyle geçti, gitti.
    Siz neler yaptınız? Nasıl bir nisan geçirdiniz?

    Sevgiyle ve sağlıkla kalın ❤
    Devamını Oku
    Herkese Selam,

    Murakami ile ilk kez, Atatürk Kitaplığı'nda bölümler arasında gezinirken karşılaşmıştım. Tamamen adından dolayı ilgimi çekmişti İmkansızlığın Şarkısı. Lisedeydim. Murakami kim bilmiyordum. Evet, kitap okumayı çok sevip, Murakami'yi tanımıyordum.

    Kitap sürüklüyordu ama hatırlayamadığım bir sebepten dolayı yarıda bırakmıştım. Kesinlikle sevmemek değildi ama belki zamanı gelmemişti.

    Daha sonra ilişkimizi 1Q84 ile devam ettirmeye çalışmıştık ama kitabı yanımda taşımak zor geldiği gibi sudan bir sebepten ötürü yarıda bırakmıştım.

    Aslında ikisini de epey sevip, nedensizce bitiremedim taa ki bugüne kadar.

    İlk Murakami kitabımı bitirmiş olmanın haklı ve mutlu gururunu yaşıyorum şu an.




    Koşmasaydım Yazamadım

    Kitap koşma eylemi üzerine yazılmış bir deneme. Elime alıp, okumaya başlayana kadar öyle olduğuna ihtimal vermemiştim pek. Okudukça anladım ve anladıkça okudum aslında.

    Koşma eylemi gibi sıradan bir eylem üzerine böylesine bir kitap yazılamazdı. Bir ara 'gerçekten Murakami ile aynı eylemden mi bahsediyoruz?' diye düşünürken bulabiliyorsunuz kendinizi. Zira O'nun için sıradan bir eylem değil koşmak. Hayatındaki istikrarın anahtarı. Sadece koşmanın hissettirdiklerini anlatmıyor kitapta, koşmayla beraber hayata karşı olan bakış açısını paylaşıyor; kendini anlatıyor bir nevi.

    İstikrarlı bir şekilde her gün koşsa bile başarısız olduğu maratonları, triatlonları anlatıyor. 'Ne kadar çabalarsanız çabalayın bazen olmaz' demenin farklı bir yolunu bulup 'çabalamaktan vazgeçmeyin yine de' diyerek sonlandırıyor.

    Katıldığı yarışlar sonrası, taze taze yazılmış tüm yazılar; sonrasında toplanıp, bu kitaba dönüştürülmüş.

    Koşmayı çok istediğim şu günlerde, neden koşamadığımı anlamamı sağladı Murakami. Zira O'nun yakaladığı motivasyonu ben henüz bulamadım.

    Aralarda hayatla ilgili öyle girişler yapmış ki Murakami; zaten O'ndan da bu beklenirdi dedirtiyor.



    Mesela karşımıza bir sayfada;

    'Bazı süreçler, ne yapılırsa yapılsın, değişikliği kaldıramaz. Ben bu düşüncedeyim. Eğer bu süreçle birlikte var olmaktan başka çaremiz yoksa, bizim yapabileceğimiz şey, inatçı bir azimle kendimizi değiştirmek (belki de dönüştürmek). Bu, süreci kendi karakterimizin bir parçası haline getirmekten ibarettir. ' 

    gibi motivasyonel bir bölüm çıkarken,

    'Bitiş, yalnızca kesin bir nokta anlamına geliyordu ve gerçekte o kadar önemli değil gibiydi. Yaşamakla aynı şekilde. Varoluşun anlamı, bitişin söz konusu olmasıyla bağlantılı değildir. Varoluşun anlamını yerine göre tanımlamak için, hatta bunun sonlu oluşunun dolambaçlı yoldan ironisi olarak, bir nokta bitiş olarak belirlenmiştir.'

    gibi varoluş anlamımızı sorgulayan felsefi düşünceler de çıkabiliyor.

    Ama bir cümle beni oldukça etkiledi ve haklılık payı epey büyüktü;

    Pain is inevitable. Suffering is optional. (Acı kaçınılmazdır. Acı çekmek ise isteğe bağlıdır) 

    Kolay biteceğini düşündüğünüz 168 sayfalık bir kitap değil, ama okuduktan sonra 'İyi ki' diyebileceğiniz bir kitap.

    Siz daha önce Murakami okudunuz mu? Hangisini okudunuz mesela, var mıdır tavsiyeniz?

    Sevgiyle ve Sağlıkla kalın 💖
    Devamını Oku
    Herkese Merhaba,

    Sağlıklı beslenmenin yaygınlaşmasıyla beraber hayatımıza birçok yeni terimle beraber birçok yeni lezzet katıldı, katılmaya da devam ediyor.

    Bu lezzetlerin başını da zencefil ve zerdeçal gibi baharatlar çekiyor.
    Aslında atalarımızın ilaç saydığı bu iki baharatın evlerimizinden eksik olmaması gerekirken, bizler yeni yeni almaya, kullanmaya başladık.
    Geç olsun güç olmasın ama öyle boş boş da kullanılmasın.

    Zerdeçal Sütü yani Golden Milk hayatımıza giren ve 'bu da nedir?' diyeceğimiz terimlerden biri aslında.
    Bana göre Golden Milk adı kendisine çok uygun; zira tatlımsı sarı rengiyle hafif altını çağrıştırırken, faydalarıyla 'altın değerindeyim ben' diyor.



    Mesela,
    - Antimikrobiyel olmasından dolayı bakteri enfeksiyonları ile ağız enfeksiyonlarıyla savaşıyor.
    - Astım, bronşit gibi hastalıkları tedavisinde etkili oluyor.
    - İltihabı kurutma özelliğinden dolayı kolon, cilt, göğüs, prostat kanseri gibi kanser hücrelerinin yayılmasına ve hücrelerin daha fazla zarara uğramasına engel oluyor.
    - Doğal aspirin olarak bilindiğinden dolayı baş ağrısı, ülser gibi rahatsızlıklara iyi geliyor.
    - Düzenli tüketiminde öksürüğü ve soğuk algınlığı geçiriyor.
    - Eklem yanmaları ile kas ağrılarının tedavisinde rol alıyor.
    - Aslında çeşitli ağrı sızı için bir tür ağrı kesici görevine soyunuyor
    - Kanı temizlemesinden dolayı detoks özelliği var
    - Zerdeçal bir kalsiyum kaynağı olduğundan dolayı kemik sağlığına fayda sağlıyor. Sağlıklı kemikler için her gün içilmesi gerekiyor.
    - Güçlü bir antiseptik olduğundan hazımsızlık, ishal, ülser gibi rahatsızlıklarda tedavi edici bir içecek.
    - Menstural kramp ve ağrılar için iyi ağrı kesici olmasıyla da biliniyor aslında.
    - Her gün içilen bir bardak zerdeçal sütü uykusuzluğa ve egzamaya savaş açıyor mesela.
    - Ve listenin başından beri her maddede gözlerimizin aradığı bir faydası daha var ki her faydası bir yana o bir yana 😊 Yağ yakmada da epey etkili zerdeçal sütü.

    Peki nasıl yapacağız biz bu kadar faydalı bir sütü?

    - Bir bardak süt (ben genelde yarım yağlı inek sütü tercih ediyorum)
    - Bir çay kaşığı zerdeçal
    - Yarım çay kaşığı tarçın
    - Çeyrek çay kaşığı zencefil
    - Bir çay kaşığı bal,
    - Bir fiske karabiber (çünkü zerdeçalın emilebilmesine katkı sağlıyor)

    Hepsini bir cezveye ya da tencereye koyup biraz kaynatıyoruz ve sonra afiyetle tüketiyoruz dilimizi, damağımızı yakmadan 😊

    Her akşam yatmadan önce ya da gün içerisinde kahve niyetine tüketilebilir.
    Tüketilmeli de aslında.

    Sevgiyle ve Sağlıkla kalın, 💖

    Devamını Oku
    Herkese Selam,

    Bir kitabın film olması kimine göre hayal kırıklığıdır ki zaman zaman ben de öyle düşünürüm. Kitabı okurken kafamda canlandırdığım karakterler bağdaşmaz ya da heyecanla ve ilgiyle okuduğım sahne üstünkörü konu olmuştur filme; tatmin edici olmaz yani.



    Ama kimi kitap o kadar güzel uyarlanır ki beyazperdeye; sindirebilmeniz için zaman geçmesi gerekir. Yönetmenin başarısı mıdır yoksa kitabın en güzel şekilde anlaşılması mıdır, bilinmez.




    1. Canavarın Çağrısı (A Monster Calls)
        Patrick Ness'ın aynı isimli kitabından uyarlama 2016 ABD yapımı film. Ülkemizde ilk olarak Filmekimi'nde gösterildi. Annesi kanser hastası olan 13 yaşındaki bir çocuğun hayatın zorluklarıyla yüzleşmesini anlatıyor.



    2. Gizli Sayılar (Hidden Figures)
        Margot Lee Shetterly'nin aynı isimli kitabından uyarlama 2016 ABD yapımı film. 24 Şubat tarihinde vizyona girdi ve 3 Oscar adaylığı ile epey ses getirdi. Epey detaylı araştırmalarım sonucu kitabın Türkçe çevirisini bulamadım. Sanırım yok ama olması yakındır.  Gerçek hayattan esinlenilen kitapta Afro-Amerikan 3 matematikçi kadının NASA'ya Uzay Yarışı'nda yardım etmesi konu oluyor.



    3. Ben Ölmeden Önce (Before I Fall)
        Lauren Oliver'ın 2010 yılında yayımlanan aynı isimli kitabından uyarlama 2017 ABD yapımı film. Ülkemizde 17 Mart tarihinde vizyona girmesi planlanıyor. Lise öğrencisi Samantha'nın geçirdiği trafik kazası sonucu öldüğü günü tekrar tekrar yaşaması anlatılıyor.



    4. Gecenin Kanunu (Live By Night)
        Dennis Lehane'nin 2012 yılında yayımlanan aynı isimli kitabındanuyarlama 2016 ABD yapımı film. 3 Şubat tarihinde vizyonda olan film Ben Affleck'in kaleminden ve yönetmenliğinden çıkma. Aslında bu bile izlenmesi için bir sebep gibi geliyor kulağa.



    5. Hayvan Bakıcısının Karısı (The Zookeeper's Wife)
        Diane Ackerman'in 2007 yılında yayımlanan aynı isimli kitabından uyarlama 2017 ABD yapımı film. 31 Mart tarihinde gösterime girecek olan filmde hayvanat bahçesi yöneten Polonyalı bir ailenin 1939 yılında Nazi işgali altında kalmasını ve bu süreçte yaşadıklarını konu alıyor.



    6. Baraka (The Shack)
        William P. Young'ın 2007 yılında yayımlanan aynı isimli kitabından uyarlama 2017 ABD yapımı film. 7 Nisan tarihinde izleyebileceğimiz filmde Hristiyanlık anlatılıyor.



    7. İstanbul Kırmızısı (Rosso Istanbul)
        Ferzan Özpetek'in 2014 yılında yayımlanan aynı isimli kitabından uyarlama 2017 Italyan yapımı film. Beni çok heyecanlandıran, fragmanını tekrar tekrar izlediğim ama gidebilecek fırsatı bir türlü yaratamadığım film. Ferzan Özpetek ile tanışmamı sağlayan kitap aslında. Tesadüfen kütüphanede görüp, almıştım ve bitirdikten sonra kendimi uzun süre duvara bakarken bulmuştum. Neden mi duvar? Bir sebebi dahi yok. Sadece sindirmem zaman aldı. Hayatla ilgili o kadar ince ayrıntılar vardı ki kitapta mesajları anlayabilmeniz için kitabı yaşıyor olmanız gerekiyordu. Filmi izleyen birkaç kişinin yorumu, filmin pek öyle olmadığı yönünde. Fragmanda bana aynı olmadığı sinyalini vermiyor değil ama emin olduğum tek taraf ise Ferzan Özpetek farklı yollardan da olsa o mesajları verecek başka bir yöntem bulmuştur.

    Hangi film olursa olsun gidin, izleyin.
    Hangi kitap olursa olsun alın, okuyun.
    Yaşamımıza ne kadar farklı bakış açısıyla bakarsak o kadar farklı ve o kadar yaşanılabilir bir hayata sahip oluruz.

    Sevgiyle ve Sağlıkla kalın!

    Devamını Oku
    Herkese Selam,

    Tahmin edebiliyorum ki birçok kişi 'Sevgililer Günü' furyasına katılıp, kendini yıpratma daha doğrusu ruhunu sömürebildiği kadar sömürebilme aşamasında.

    Günün anlamı belki güzel olabilir ama bana göre bir anlamı olmayan ve sadece ticaretleştirilmiş sıradan bir gün. Çünkü birbirini gerçekten seven insanların sadece 'bir gün' birbirlerine hediye verdiğine ya da sevgilerini gösterdiklerine pek inanmıyorum. İnanmak da istemiyorum.

    Belki kız arkadaşlarımız bizim ruh eşimizdir ve erkekler sadece eğlenebileceğimiz kişilerdir. * Carrie Bradshaw - Pinterest


    Ama asıl konum sevgililer gününde 'sevgilim yok', 'bir gül bile alanım yok' tribinde olanlarla ilgili.

    Yapmayın! Bunu kendinize yapın!

    Bazı sözleri sürekli duyunca anlamsızlaşır, gerçeklik payı unutulur. 'Hayat, bunun için çok kısa!' gibi mesela. Devamlı kullandığımız bu sözü hangi birimiz dikkate alıyoruz? Neredeyse hiçbirimiz! Ama gerçeklik payı konusunda haklı olduğunu, biraz düşününce fark edebiliyoruz.

    Evet! Hayat, kendimizi tripten tribe sokmak için oldukça kısa.

    Hepimiz zaman zaman hayata karşı depresif olup, kendimizi negatifliğe sürükleyebiliyoruz ya da motivasyonumuzu kaybedip; nerede, ne yapıyorum gibi soruların ucunu kaçırabiliyoruz. Ama biliyoruz ki bunları yenmek, daha sağlıklı düşünebilmek de bizim elimizde.

    Aşağıya 8 adet TED Talks videosu linki bırakıyorum, biraz olsun motivasyonunuzu bulabilmeniz; kendinizi fark edebilmeniz ve ucunu kaçırdığınız sorulara cevap bulabilmeniz adına.

    1. Tony Robbins - Why We Do What We Do
    2. Brene Brown - The Power of Vulnerability
    3. Amy Cuddy - Your Body Language Shapes Who You Are
    4. David Kelley - How to Build Your Creative Confidence
    5. Elizabeth Gilbert - Success, Failure and the Drive to Keep Creating
    6. Brene Brown - Listening to Shame
    7. Matt Cutts - Try Something Now For 30 Days
    8. Meaghan Ramsey - Why Thinking You're Ugly is Bad For You

    Biz istemediğimiz sürece kimse bizi bir yerlere getirmez ya da istediklerimizi önümüze sermez kaldı ki sererse de bir kıymeti kalmaz. Çünkü insan, bir şeyi başardığı zaman kendi varlığından emin olur. 



    İngilizce olmaları sizi korkutmasın çünkü Türkçe altyazı seçeneği var.

    Umarım Sevgililer Günü vesilesiyle siz de ufak da olsa bir 'farkındalık' yaratabilirim.

    Sevgiyle ve Sağlıkla Kalın! ❤



    Devamını Oku
    Herkese Selam,

    Kitap okumaya daha okuma - yazma bilmeden merak saldım. Akılalmaz gelse de öyle. Her gün okul dönüşü ablamla annem Cin Ali serisini okurlardı yüksek sesle. Daha anaokuldaydım ve pür dikkat onları dinlerdim. Bir gün kitabı elime alıp başladım okumaya. Okumaya dediysem ezberlediklerimi anlatmaya 😃

    Okumayı öğrendiğim günden beri de mümkün olduğunca çok okumaya çalıştım. Başlarda her bulduğumu okurken artık seçmeye, didiklemeye başladım.

    Ama bugün yeni bir şey duydum.



    Tefrika Roman.

    Gazetede günlük olarak yayımlanan ve daha sonra toplanıp, basılan kitaplara verilen isim.

    Yaşım itibariyle ben o zamanları göremedim ve duyamadım. Fotoromanları bile okuyamadım. 80'ler de genç olmayı hep bu yüzden istedim sanırım.

    Günümüzde klasikleşmiş birçok roman, döneminde tefrika romanmış aslında.

    1. Monte Kristo Kontu  / Alexandre Dumas - 1844
    2. Gurur Dünyası (Vanity Fair) / William Makepeace Thackeray - 1847
    3. Tom Amca'nın Kulübesi (Uncle Tom's Cabin) / Harriet Beecher Stowe - 1851
    4. Kuzey ve Güney (North and South)  / Elizabeth Gaskell - 1854
    5. Madam Bovary  / Gustave Flaubert - 1856
    6. Beyazlı Kadın (The Woman in White)  / Wilkie Collins - 1859
    7. İki Şehrin Hikayesi ( The Tale of Two Cities) / Charles Dickens - 1859
    8. Suç ve Ceza (Crime and Punishment)  / Fyodor Dostoevsky - 1866
    9. Denizler Altında 20,000 Fersah (20,000 Leagues Under the Sea)  / Jules Verne - 1870
    10. Middlemarch: Taşra Yaşamı Üstüne Bir Çalışma (Middlemarch: A Study of Provincial Life)  / George Eliot - 1871
    11. Anna Karenina / Lev Tolstoy - 1875
    12. Bir Kadının Portresi (The Portrait of a Lady) / Henry James - 1880
    13. Define Adası (Treasure Island) / Robert Louis Stevenson - 1881
    14. Kaybolan Masumiyet (Tess of D'Urbervilles) / Thomas Hardy - 1891
    15. Dünyaların Savaşı (The War of the Worlds) / H.G. Wells - 1897
    16. Karanlığın Yüreği (Heart of Darkness) / Joseph Conrad - 1899
    17. Baskerviller'in Köpeği (The Hound of the Bakervilles) / Sir Arthur Conan Doyle - 1901
    18. Chicago Mezbahaları (The Jungle) / Upton Sinclair - 1905
    19. The Nine-tailed Turtle / Zhang Chunfan - 1906
    20. Operadaki Hayalet (The Phantom of the Opera) / Gaston Leroux - 1909
    21. Gizli Bahçe (The Secret Garden) / Frances Hodgson Burnett - 1910
    22. Ulysses / James Joyce - 1918
    23. Boyalı Peçe (The Painted Veil) / W. Somerset Maugham - 1924
    24. Silahlara Veda ( The Farewell to Arms) / Ernest Hemingway - 1929
    25. Karanlıkta Kahkaha (Laughter in the Dark) / Vladimir Nabokov - 1932
    26. Geceler Tatlıdır (Tender is the Nights) / F. Scott Fitzgerald - 1934
    27. On Küçük Zenci (And Then There Were None) / Agatha Christie - 1939
    28. Soğukkanlılıkla (In Cold Blood) / Truman Capote - 1965
    29. Las Vegas'ta Korku ve Nefret (Fear and Loathing in Las Vegas) / Hunter S. Thompson - 1971



    Bu listede yer alan ve hala okumadığım birçok kitap olduğunu fark ettim. Okunacaklar listeme yenilerini eklemeye doymuyorum ne yazık ki! 😊

    Siz hangilerini okudunuz? Bildiğiniz tefrika romanlar var mı?

    Sevgiyle ve Sağlıkla Kalın! ❤

    Devamını Oku
    Herkese Selam,

    Biyografi okumaya ilk Can Dündar'ın yazdığı Birand kitabıyla başlamıştım. Can Dündar'ın kaleminden mi yoksa Birand'ın hayatı beni etkilediğinden mi bilmem o gün bu gündür biyografi okumaktan ayrı bir zevk alıyorum.

    Yaşanan hayatlarda eski zaman anlatımları, yaşanılanlardan çıkarılan dersler farklı bir şekilde anlamlı geliyor.

    Nejat İşler'i ilk Gülbeyaz dizisinde tanımıştım neredeyse herkes gibi ama bu kitapta gördüm ki daha öncesi de varmış.

    Nejat İşler, kitabı sanki yazmak zorundaymış gibi yazdığını belirtmiş kitabın başında ya da bana öyle geldi fakat hani vardır ya 'yazmış olmak için yazılan kitaplar' onlardan değil. Samimi yazılmış belli. Sanki Nejat İşler ile aynı rakı masasına oturmuşsun da sana anılarını anlatıyor havası var kitapta.
    Belli bir jargon kullanmış, anlamakta zorlanmıyorsun. Argo demek istemediğim için jargonu kullanıyorum çünkü biraz külhanbeyvari.



    Kısacası kitabın kendine ait bir havası, anlatımı var. Aslında Nejat İşler'in daha önce dergilerde yayınlanmış yazılarını okuyanlar nasıl bir havadan, anlatımdan bahsettiğimi anlamıştır.

    Kitap, 182 sayfa. 29 farklı bölümden oluşuyor. Kimi bölümde çocukluğundan bahsediyor kimisinde arkadaşlarından. Gümüşlük'e neden taşındığını da anlatmış, Tuncel Kurtiz'e, Savaş Ay'a olan sevgisini de.
    Hatta rüyasını bile..

    Tebessümle okuyorsun kitabı.

    Altı çizilecek güzel cümleler vardı kitapta fakat abartmayıp, 'hmmmm' dedirtenleri çizdim. 😊

    '... masaya gelen, selamını, değere göre değil, 'geçer akçe'ye göre verirse, kibarca masadan kalk, seni de insan enflasyonuna katar.' 

    'Sadece nefesini sevdiğim birinin yakınlarda olması beni rahatlatır. Bencilce bir şey, biliyorum. Ama birbirimize ihtiyacımız olduğunu hissediyorum ve bunu değerli buluyorum. '

    'Mekanların ruhunu insanlar belirliyor gibi gelir bana hep.' 

    'Bu memlekette kadın olmak bizatihi devrimci bir durum.'

    Kitapta birçok güzel film ve kitap isimleri de vermiş Nejat İşler. Reservoir Dogs, Her Temas Bir İz Bırakır, Soğukkanlılıkla, gibi..

    Kitaptan,
    Nilgün Marmara'nın 80'lerde Gümüşlük'te pansiyon işlettiğini, 
    Savaş Ay'ın asker kaçağı olduğunu, 
    Barda filminin gerçek bir hikaye olduğunu ve bu yüzden dava açıldığını hatta dava açan kişinin daha sonra Hrant Dink Cinayeti'nde görgü tanığı olarak konuştuğunu; ,
    Nejat İşler'in Steve Jobs esprisine maruz kaldığını öğrendim 😊

    Bir biyografi severseniz ya da içten yazılmış bir eser okumak isterseniz, alın okuyun..

    Sevgiyle ve Sağlıkla Kalın! ❤

    Devamını Oku
    Herkese Selam,

    Son zamanlarda mutlaka bir yerlerde karşılaştığımız bir sözcük var; Minimalizm.

    Kökü 1960'lara dayanan kelimenin öz tanımı ise 'Sadelik'

    Sade bir yaşam, huzurlu bir yaşamın anahtarı gibi geliyor kulağa ama hangi açıdan 'sade' olmak istediğimiz de önemli sanki.

    Birkaç maddelik bir liste oluşturdum, hayatımızın karmaşıklığına biraz 'es' verip sadeleşebilmek adına. 😊



    1. Haftada bir gün boyunca 'offline' kalın. 
        Tüm teknolojik cihazlardan uzak durun mesela. Geçen aylarda bir gün boyunca denedim; bol bol kitap okudum. Yazı yazdım. Yürüyüşe çıktım ve sevdiklerimle vakit geçirdim, telefonum yanımda olmadan. Günün keyfini çıkardım. Oldukça huzurlu hissettim ama bir bağımlı olduğum için zaman zaman telefonumu aramadım değil hani.

    2. Gün içinde şikayet etmeyin. 
        Bu yazımda mutsuz olduğumuzdan ve mutlu olmak için çabaladığımızdan bahsetmiştim. Şikayet etmek de bir mutsuzluk sebebi bana göre. Çünkü ettiğimiz her şikayet ruhumuzdan bir parçayı alıyor. Düşünün mesela, otobüste ya da trafikte birine sinirlendiniz sabah, kendi kendinize şikayet edip durdunuz. Karşınızdaki kişinin bundan haberi bile olmadığı gibi güne kötü başladınız. Gerek var mı?

    3. Ana önceliklerinizi tanımlayın. 
       En önemli önceliğiniz nedir? Aileniz, işiniz ya da arkadaşlarınız.. Her konuda ve her durumda ana önceliklerinizi belirleyin. İşinizi yaparken de ana önceliklerinizi belirlerseniz, yapılacaklar listenizi daha başarılı hazırlamış olursunuz.

    4. Okuma listenizi düzene koyun.
        En merak ettiğiniz kitaplardan bir liste oluşturursanız, hem okuma alışkanlığınıza bir faydası olur hem de uzun uzun listelerden kurtulursunuz.

    5. Kıyafetlerinizi ayıklayın.
        Sanırım en çok bilinen minimalizm örneği budur. Ama zaten bunu senede iki defa yazlık - kışlık kapsamında yaparız. Hatta ayırdığımız kıyafetleri bağışlayıp, iyilik yaptığımız için kendimizle gurur duyarız. Yeni bir şey mi, hayır! 😊 Ama ruhen oldukça rahatlatıcı.




    6. Sevmediğiniz insanları takip etmeyin ve görüşmeyin. 
        Sevmediğimiz insanlarla yaptığımız her konuşma, gördüğümüz her paylaşım bize bir parça mutsuzluk katar. Bir insanı sevmeyip, takip etmek günümüzün en saçma ama en çok yapılan hareketi. Bile bile lades deyip, kendimizi huzursuzluğa sürüklüyoruz.

    7. 24 saat boyunca hiçbir şey satın almayın.
        Yapılabilir gibi gelse de o gün almadığınız şeyleri bir gün sonraya bırakıp, almaya kalkışmayın bence. Gerçekten isteyip, istemediğinize veya ihtiyacınız olup, olmadığına karar verirseniz; daha sağlıklı bir alışveriş yapabilirsiniz.

    8. Sabah ritüeli oluşturun.
        Güne erken başlayıp, kendinize bir plan oluşturun. Mesela, ufak bir egzersiz yapın, duş alın, günlük köşe yazılarını okuyun, vs. Sabah ritüelinde zamanı kendinize ya da sevdiklerinize ayırırsanız, güne enerjik ve mutlu başlarsınız.

    9. Yürüyüş yapın.
        Her gün olmasa bile haftada iki - üç gün yürüyüş yapın. Hem sağlık için hem de doğanın farkına varabilmek adına adım atın. Bu sürede teknolojiden uzak durmak iyi hissetmek için büyük bir adım olur.

    10. Bildirimlerinizi kapatın. 
         Telefon bildirimleriniz olur, bilgisayar bildirimleriniz olur. Kapatın hepsini. İnanın daha özgür hisettiriyor. Uzun bir süredir sosyal medya hesaplarımın tamamının, mail ve konuşma uygulamalarının da bir kısmının bildirimleri kapalı. Bildirim geldiğini görmediğim için illa bakma hissi duymuyorum. Yani üzerimde herhangi bir baskı yok. Bir günlük bir denemeden kimseye zarar gelmez bence 😊



    Hayatımızda bir şeyleri değiştirmek, istediğimiz hale getirebilmek elimizde, dememe gerek yok çünkü bunu biliyoruz. Sadece nereden başlayacağımızı bulmak da zorlanıyor, başlamak için 'motivasyon'umuzu bulamıyoruz. Aslında bu da içimizde. İstemek başarmaya bir adımdır bence.

    'Sade ama basit olmayan, yalın ama yavan olmayan bir güzellik anlayışıdır minimalizm' demiş, Hegel. Bence güzel de demiş. Sadeleştirip, içini dolduralım hayatımızın.

    Sağlıkla ve Sevgiyle Kalın!
    Devamını Oku
    Herkese Selam,

    Bugün yataktan 'Oscar ne zamandı?' diyerek kalktım. Nam-ı değer Akademi Ödülleri. İnternette ufak bir tur attıktan sonra merakımı giderdim. Ödül töreni 26 Şubat, aday duyurusu ise 24 Ocak'ta. Detay için.. 

    Sonra IMDb'de bir kullanıcı tarafından hazırlanmış 'Muhtemel Oscar Adayları Listesi'ne ulaştım. 2016 yılında daha çok izlemediğim eski filmlere vakit ayırdığım için yeni filmlerden bihaberdim diyebilirim. Böyle bir listeyle karşılaşınca 'İzlemediğim Filmler Liste'mi biraz daha kabartmaya karar verdim.



      1. Aşıklar Şehri / La La Land  Emma Stone ile Ryan Gosling  uyumu bu  filmde de kendini  konuşturmuş olmalı ki 74. Altın Küre Ödülleri'ni silip süpürdüler.    
      2. Moonlight
      3. Manchester by the Sea
      4. İki Eli Kanda / Hell or High Water
      5. Fences
      6. Lion (A Long Way Home)
      7. Silence 17 Ocak'ta vizyonda olacak.
      8. Savaş Vadisi / Hacksaw Ridge
      9. Geliş / Arrival
    10. Jackie (Jackie: Die First Lady)
    11. Loving
    12. Hidden Figures
    13. Gece Hayvanları / Nocturnal Animals
    14. Live by Night
    15. Florence Foster Jenkins (Florence)
    16. 20th Century Women
    17. Rogue One: Bir Star Wars Hikayesi / Rogue One
    18. Kaptan Fantastik / Captain Fantastic
    19. Passengers
    20. Fantastik Canavarlar Nelerdir ve Nerede Bulunurlar? / Fantastic Beasts and Where to Find Them
    21. Deepwater Horizon
    22. Orman Çocuğu / The Jungle Book
    23. The Lobster
    24. Sully
    25. Paterson
    26. Billy Lynn's Long Halftime Walk
    27. The Founder
    28. Bir Ulusun Doğuşu / The Birth of a Nation
    29. Gold
    30. Zootropolis: Hayvanlar Şehri / Zootopia
    31. O.J.: Made in America
    32. Toni Erdmann
    33. The White Helmets
    34. Borrowed Time
    35. Canavarın Çağrısı / A Monster Calls

    Listenin orjinaline de baktığınızda 35. filmin olmadığını görebilirsiniz fakat Canavarın Çağrısı filmini izlemeyi çok isteyip, bir türlü fırsat bulup, festivaldeyken izleyememiştim. Bu yüzden listede olsa iyi olur dedim. Kendimce bir öncelik listesini de yeşille belirterek oluşturdum.
    Şu havalarda en güzel yapılacak şeyi yapıp, günlerce film izleyelim :)

    Sevgiyle ve Sağlıkla Kalın :)

    Devamını Oku
    Yenİ
    Yazılar
    Eskİ
    Yazılar

    Hakkımda

    Fotoğrafım
    Ayşe Baykal Girginkoç
    Hayat, ciddiye almak için çok kısa; keyif almak için çok uzun bence..
    Profilimin tamamını görüntüle

    Takİp Edİn

    • facebook
    • twitter
    • instagram

    En Son Yazılanlar

    E-Posta Gönderelim!

    * indicates required

    Arşİv

    • ►  2022 (1)
      • ►  Nisan 2022 (1)
    • ►  2019 (13)
      • ►  Mart 2019 (6)
      • ►  Şubat 2019 (3)
      • ►  Ocak 2019 (4)
    • ►  2018 (12)
      • ►  Aralık 2018 (6)
      • ►  Kasım 2018 (2)
      • ►  Eylül 2018 (1)
      • ►  Temmuz 2018 (1)
      • ►  Nisan 2018 (1)
      • ►  Ocak 2018 (1)
    • ▼  2017 (12)
      • ▼  Temmuz 2017 (1)
        • Ne Buldum? - Haziran
      • ►  Haziran 2017 (2)
        • Diyetin Gücü Adına - 1
        • Ne Buldum? - Mayıs
      • ►  Mayıs 2017 (1)
        • Ne Buldum? - Nisan
      • ►  Mart 2017 (3)
        • Koşmasaydım Yazamazdım / Haruki Murakami
        • Zerdeçal Sütü Nam-ı Diğer Golden Milk
        • Kitaptan Uyarlanan 7 Film
      • ►  Şubat 2017 (4)
        • Bakış Açısı Oluşturabilecek 8 TED Talks Videosu
        • Yayımlanmış 29 Tefrika Roman
        • Gerçek Hesap Bu! / Nejat İşler
        • Minimalizme 10 Adım..
      • ►  Ocak 2017 (1)
        • Oscar'a Aday Olabilecek 35 Film
    • ►  2016 (34)
      • ►  Aralık 2016 (2)
      • ►  Kasım 2016 (1)
      • ►  Ekim 2016 (4)
      • ►  Temmuz 2016 (4)
      • ►  Haziran 2016 (1)
      • ►  Mayıs 2016 (3)
      • ►  Nisan 2016 (4)
      • ►  Mart 2016 (4)
      • ►  Şubat 2016 (6)
      • ►  Ocak 2016 (5)
    • ►  2015 (4)
      • ►  Kasım 2015 (3)
      • ►  Ekim 2015 (1)

    İletİşİm Formu

    Ad

    E-posta *

    Mesaj *

    Son Okunanlar

    • Freddie VS Müslüm - Bu Bir His Savaşıdır!
    • Ertelemek Kaçmaktır, Değil Mi?

    En Çok Okunanlar

    • 20li Yaşlarda Okunması Gereken 12 Kitap
    • Kaliteli Zaman ft. İyi İlişkiler!
    facebook Twitter instagram

    Created with by Ayşe Baykal | Distributed By A Piece of Passion in Life

    Back to top