Blogger tarafından desteklenmektedir.

A Piece of Passion In Life

    • Anasayfa
    • Sağlıklı Beslenme
    • 52 Hafta 52 Değİşİm
    • İyİ Yaşam
    • Tavsİyemdİr
    • _Okunma
    • _İzlenme
    Zaman ilerledikçe sadece kültürel görünmek için yapılan şeylerden vardır: Fikrimiz olmadığı halde fikrimiz varmış gibi görünmek de onlardan biri mesela. 
    Özellikle son zamanlarda okumadığımız halde okumuş gibi yaptığımız kitaplar aldı başını gidiyor. BBC tamda bu konu üzerine bir araştırma yapmış ve okunmadığı halde okunmuş gibi yapılan 20 kitabı belirlemiş. 2000 İngiliz üzerinde yapılan bu araştırmada özellikle ekrana uyarlanan kitapların,  daha zeki görünmek amacıyla okunmuş gibi yapıldığı sonucuna varılmış. 

    Gelelim bu 20 kitaba.. Biz de İngilizler gibi mi yapıyoruz listeyi görünce anlarız ☺


    1. Alice's Adventures In Wonderland - Lewis Carol (Alis Harikalar Diyarında)
    2. 1984 - George Orwell 
    3. The Lord Of The Rings trilogy - JRR Tolkien (Yüzüklerin Efendisi Üçlemesi)
    4. War And Peace - Leo Tolstoy (Savaş ve Barış)
    5. Anna Karenina - Leo Tolstoy 
    6. The Adventures Of Sherlock Holmes - Arthur Conan Doyle (Sherlock Holmes'un Maceraları)
    7. To Kill A Mockingbird - Harper Lee (Bülbülü Öldürmek)
    8. David Copperfield - Charles Dickens
    9. Crime And Punishment - Fyodor Dostoyevsky (Suç ve Ceza)
    10. Pride And Prejudice - Jane Austen (Aşk ve Gurur)
    11. Bleak House - Charles Dickens (Kasvetli Ev)
    12. Harry Potter (Series) - JK Rowling
    13.  Great Expectations - Charles Dickens (Büyük Umutlar)
    14. The Diary Of Anne Frank - Anne Frank (Anne Frank'ın Günlüğü)
    15. Oliver Twist - Charles Dickens
    16. Fifty Of Shades trilogy - EL James (Grinin Elli Tonu Üçlemesi)
    17. And Then There Were None - Agatha Christie (On Küçük Zenci)
    18. The Great Gatsby - F. Scott Fitzgerald (Muhteşem Gatsby)
    19. Catch 22 - Joseph Heller (Madde 22)
    20. The Catcher In The Rye - JD Salinger (Çavdar Tarlasında Çocuklar) 
    Listeye göz attığımda 3/20 kaldığım için kendimi bir köşede sessizce ayıplamaya devam ederken, sizin oranınız nedir? 

    Hazır kitaplara dair güzel bir liste varken belki ilham olur diyebileceğim bir listede bu linkte yer almaktadır. 

    Okumadığınız halde bir kitabı okuyormuş gibi yaptığınız oldu mu? 

    Sevgiyle ve sağlıkla kalın ❤ 
    Devamını Oku
    52 Hafta 52 Değişim yazılarına başladığımda hayatımda bir düzen olsun istedim. İlk görev olarak da ömrüm boyunca hiç düzene sokamadığım bir şey ile başladım: Her gün vücudumun ihtiyacı olan suyu içmek.

    Çünkü bu yaşa kadar vücudumuzun 3/4'ünü kapladığı ve yaşam kaynağı olduğu bilgisiyle donatıldık durduk. Su içmediğimiz zaman biliyoruz ki böbreklerimiz çalışmayı bırakacak, cildimiz pul pul kuruyacak, kurak bir toprak gibi çatlayacağız. Bu yüzden de ne yapıp, etmeli su içmeliyiz.

    Gerçekten böyle mi peki? Öncelikle vücudumuzun ihtiyacı olan suyu sadece su içerek sağlamıyoruz yediğimiz besinlerden de sıvı elde ediyoruz. Ama evet, su gerçekten sağlıktır!

    Kanımızın %92'si, kemiklerimizin %22'si, beynimizin ve kaslarımızın %75'i sudan oluşur. Hücrelerimizin yapısına katılır, kanımız aracılığıyla hücrelerimize besin ve oksijen taşır, yetmezmiş gibi vücudumuzda açığa çıkan zararlı maddelerin, yani toksik maddelerin, vücudumuzdan dışarı atılmasını sağlar. Kan, hücre, toksik madde derken sanırım biraz da olsa önemli olduğuna inandık değil mi?



    Böbreklerimizden toksik maddelerin temizlenmesi, idrar ile atılmasını sağlarken, kan basıncımızı düzenler. Hücre içi ve dışı elektrolit dengesinin kurulması ile hücrelerimizin sağlıklı olmasında önemlidir. Göz, ağız ve burun kanallarımızın kurmasını engeller ve vücudumuzun ısısının stabil kalmasını sağlar.

    Kısacası suyun önemi sadece zayıflatması değildir ki her gün içmeniz gereken oranda su içtiğimizde ayda 3 kiloya kadar kilo verebiliriz.

    Sağlıklı bir birey olabilmemiz için öncelikle yeterince su içmemiz gerekir. Bunu nasıl belirleyebiliriz peki? Bu durum birçok değişkene bağlıyken bu link üzerinden hesaplayabilirsiniz.

    Hesabı yaptık fakat içebilme motivasyonunu sağlamak zor, çünkü her an da aklımıza gelmiyor su içmek, şişeler önümüzde dahi olsa.

    Ama vücudumuz susuz kaldığında dehidrasyon sürecine girer. Yani susuz kaldığı için yukarıda saydığımız yaşamsal faaliyetlerini sürdürmekte zorlanır. Vücudun susuz kalmasına, su kaybetmesine dehidrasyon denir. Vücudumuz uzun süre dehidrasyon sürecinden çıkamazsa ölümle dahi sonuçlanacak durumlar söz konusu olabilir. Dehidrasyon sürecinden çıkabilmemiz için düzenli su içmemiz gerekir.


    Düzenli su içebilmek için isterseniz kendiniz bir çizelge oluşturabilir ve saat başı bir bardak ile tüketmeniz gereken su miktarını tüketebilirsiniz ya da telefonunuza indirebileceğiniz herhangi bir hatırlatıcı uygulama sayesinde hem günlük içme oranınızı hesaplayabilir, hem çizelge tutabilir hem de su içmeyi, gelen bildirimler sayesinde hatırlayabilirsiniz.

    Bu arada aç kalma hissi ile susuzluk hissi vücudumuzda aynı etkiyi yaratır. Bu yüzden açlık hissi yaşadığımızda içeceğimiz bir bardak su, direkt olarak gereksiz kalori alımımızı engelleyecektir ve kilo verme sürecimizi olumlu etkileyecektir.

    Su gerçekten sağlıktır ve hayatımızın her anını önemli ölçüde etkiler. Düzenli su içtiğimizde yorgunluk, uykusuzluk, açlık gibi olumsuz etkileri yaşamazken, daha parlak bir cilt ve daha enerjik bir ruh hali ile sağlıklı bir insan olabilmemiz mümkün.

    Siz düzenli su tüketebilmek için neler yapıyorsunuz?

    Sevgiyle ve sağlıkla kalın ❤
    Devamını Oku
    Herkese Selam,

    Çocukluğumda, hemen hemen her akşam babam elinde defter devamlı yazardı. İmrenirdim ne yazdığını bilmeden. Biraz daha büyüdükçe anladım ki gün boyunca ne yaptığını, kimlerle ne görüştüğünü vs. yazarak güne not düşüyormuş. Şimdilerde bile dönüp baktığında o gün neler yaptığını, neler olduğunu anbean biliyor. Bir tür tarihe not düşüyor aslında. 

    Elim kalem tutmaya başladığından beri aynı şekilde güne not düşmeye başladım. Eskiden sadece günle ilgili not düşerken, şimdilerde güne dair hissettiklerimi yazıyorum. Kimseyle paylaşmak istemediğim, ki hepimizin içinde yaşadığı duygular mutlaka var, duyguları sadece bir kağıda ortak ediyorum. 

    Yeni görev geliyor... ☺

    14. Görev; 18.03.2019 - Güne Not Düş.



    Tek ihtiyacımız olan bir defter ve bir kalem. Bu anı daha da özelleştirmek tabii ki elimizde. Mesela şık bir defter ve bir dolma kalem ile kendimize verdiğimiz değeri arttırabiliriz ki bu durum bile iyi hissetmemizi sağlar. Yatmadan hemen önce güzel sakin bir müzik eşliğinde bırakalım da gün boyunca içimizde birikenler kağıda dökülsün. O gün neler yaşadığımızın, neler hissettiğimizin, nelerin gerçek, nelerin sahte olduğunun sorgulamasını yapalım. Bir gün sonrası daha güçlü gelecek. Çünkü yaşadığımız günden ve en önemlisi hissettiklerimizden birer ders çıkarıyor, nefesimizin farkına varıyoruz. Aldığımız nefesi fark edemeden yaşadığımız için her geçen günün nasıl geçtiğini, bize ne kattığını anlayamıyoruz. Durup düşünecek zamanı yaratmıyoruz. Güne düşeceğimiz her notla düşünecek zamanı yaratacağız. 

    3-4 cümle de olsa, bir paragraf da olsa mutlaka bir şeyler karalayın ve mümkünse teknolojik aletlerden uzak bir şekilde kağıt ve kalemle yapın. Kağıdı elinizin altında hissedin. Yazmak, en güzel terapi yollarından biri. Bu ücretsiz terapiyi uygulamak için neyi bekliyoruz ki!

    Hadi günlere not düşüyoruz ve nefesimizin farkına varıyoruz. 

    Sevgiyle ve sağlıkla kalın ❤

    Bir de blogta kalmak ve yazılardan haberdar olmak için yandaki 'E-Mail Gönderelim' kutucuğuna mail adresinizi bırakmayı unutmayın!

    1. Her Gün İhtiyacın Olan Suyu İç!
    2. Günü Erken Karşıla!
    3. 25 Sayfa Kitap Oku!
    4. Daha Fazla Hareket!
    5. Plastik Poşete Hayır!
    6. Cebindeki Bozuklukları Kumbaraya At!
    7. Günü Planla! 
    8. Her Güne Bir Kayıt!
    9. Sosyal Medya Detoksu
    10. Şeker Detoksu
    11. Her Güne Bir Belgesel
    12. Şikayet Etmek Yok!
    13. Her Sabah Oil Pulling Yap

    Devamını Oku
    Teknolojinin ilerlediği şu zamanlarda birbirimizle olan iletişimimiz koptu. Tek suçlusu da teknoloji. 🙈
    Hayır, değil! 👊 Bunun hepimiz farkındayız. Hayatımız telefonda geçiyor ve tek yaptığımız kim, nerede, ne yapıyor! Durum böyle olunca da iletişim de kalmıyor, konuşacak konu da. 

    Hep duyduğumuz ama tam olarak ne olduğunu bilmediğimiz bir kalıp var: Kaliteli zaman!

    Kaliteli zaman sevdiklerinizle beraber elinizde telefon ayrı köşelerde durmak demek değil, birlikte bir paylaşım içerisinde bulunmak demek. Sevdiklerinizle günü değerlendiriyor dahi olsanız bile kaliteli zaman geçirmiş oluyorsunuz. 

    Ülkemizde kaliteli zaman geçirmek, hep çocukla yapılması öngörülen bir durum gibi, zira Google'da 'kaliteli zaman geçirmek' şeklinde arama yaparsanız, karşınıza çıkan tüm yazılar;  'çocuğunuzla kaliteli zaman geçirmenin 10 yolu, sevgilinizle kaliteli zaman geçirin' şeklinde. 

    Kaliteli zaman geçirmek bence iletişimi kuvvetlendirmek demek. Bu yüzden de önce kendinizle olan iletişiminizi kuvvetlendirmeniz gerekir. Yani 'kaliteli zamanı' önce kendiniz için yaratmalı, kendinizi dinlemeli, kendi iç sesinizle konuşmalısınız. 



    Kendin için 'kaliteli zamanı' nasıl yaratabilirsin?

    Sevdiğin şeyi yaparak. Neyi yaparken keyif alıyorsunuz mesela? Dikiş dikerken, kitap okurken, dizi izlerken, yazı yazarken, spor yaparken, meditasyon yaparken, yürürken, bir kafede kahve içerken, yemek yerken, uyurken, vs. Kendinizle konuşabildiğiniz, kendinizi sorgulayabildiğiniz ve kendinizle geçirdiğiniz ândan keyif aldığınız her zaman, kaliteli zamandır. 

    Kendinizle kurduğunuz iletişimde başarılı olduğunuz takdirde karşınızdaki kişi kim olursa olsun başarılı ilişkiler kurmuş olursunuz. Çünkü kendinizle kurduğunuz ilişki; neyi sevip, neyi sevmediğinizi, neleri kabullendiğinizi ve insanlara olan bakış açınızı netleştirebilir. Bu durum karşınızdaki insanı herhangi bir kalıba sokmadan olduğu gibi kabullenmenize sebep olacaktır ve bu da sağlıklı bir iletişimin en temel maddesidir. 

    Kendinizle yalnız kalmaktan korkmayın ve içinizden gelen sese kulak verin. Dinledikçe aldığınız kararların, yaptıklarınızın aslında doğru olduğunu fark edeceksiniz. Çünkü kendimizden kaçtıkça, yalnızlaşıyor, mutsuz oluyor ve başarısız ilişkiler kuruyoruz. Kendimizden kaçmak yerine kendimize vakit ayırmak, hayatımızda yeni bir kapının açılmasını sağlayacak. 

    Kendinize vakit ayırmak için neler yapıyorsunuz?

    Sevgiyle ve sağlıkla kalın ❤ 
    Devamını Oku
    A Herkese Selam,

    Ağız sağlığı, vücut sağlığımız için önemli bir rol oynuyor. Çünkü ağız yoluyla aldığımız ve ağzımızda biriken her bakteri, bağışıklık sistemimize karşı bir düşman haline gelebiliyor. Kaldı ki kötü nefese karşı da biz düşman halindeyiz. Her ne kadar düzenli olarak diş kontrollerimizi yaptırsak da, fırça ve macun ayrılmaz bir parçamız olsa da sonuçta kimyasal kullanarak vücudumuzda bir şeyleri temizlemeye çalışmak çok mantıklı gelmiyor bana. 

    52 Hafta 52 Değişim kapsamında bence artık herkesin az buçuk aşina olduğu ama 'bu nedir?' diye düşündüğü bir görevden bahsetmek istiyorum. 

    13. Görev; 11.03.2019 - Her Sabah Oil Pulling Yap. 



    Oil Pulling!

    Türkçe karşılığı ağızda yağ çekme. Çekme fiilinden ziyade gezdirme daha doğru bir tabir olacaktır, aklınızda biraz fikir oluşturabilmek adına. Eski bir Hint inanışından gelen oil pulling, dişleri beyazlatmada, nefesi tazelemekte ve ağız sağlığını önemli bir ölçüde iyileştirmekte etkili. Aynı zamanda diş eti iltihabına da iyi geldiği söylenir. Bilimsel olarak dayanağı olmasa da alternatif tıpta önemli bir yere sahip. 

    Oil Pulling nasıl yapılıyor?

    Hindistan cevizi yağı, susam yağı, zeytinyağı, ayçiçek yağı gibi bitkisel kaynaklı yağlardan bir ölçek (bence bir tatlı kaşığı) alarak ağzımızda çalkalıyoruz aynı gargara yapar gibi. Yağ çekme durumu ise tam olarak bu noktada başlıyor çünkü yağı dişlerimizin arasından geçirmemiz gerekiyor ki her noktaya ulaşabilsin. Minimum 4-5 dakika, maksimum 15-20 dakika yapılabilir. İdeali ise 10 dakika. 
    Süre bittikten sonra direk lavaboya tükürmek yerine bir peçetenin üzerine tükürürsek doğaya da zarar vermemiş oluyoruz bu arada. 

    Sonrasında ise bolca ağzımızı çalkalıyoruz ki yağın etkisi azalsın. İsterseniz kimyasalı az bir macun ile dişlerinizi fırçalayabilirsiniz de ki ben fırçalamayı tercih ediyorum. 

    Oil Pullingin faydaları;

    - Dişlerin çürümesini tedavi eder, 
    - Ağız kokusunu önler, 
    - Diş etlerinin kanamasını engeller,
    - Boğaz kuruluğuna iyi gelir, 
    - Kalp sağlığını korur,
    - Çatlamış dudakları iyileştirir,
    - Akne tedavisinde etkilidir ve
    - Diş etleri ile çeneyi güçlendirir. 

    Daha sağlıklı bir nefes, daha beyaz dişler, daha az bakteri ve daha sağlıklı bir hayat mümkün. 

    Sevgiyle ve sağlıkla kalın ❤

    Bir de blogta kalmak ve yazılardan haberdar olmak için yandaki 'E-Mail Gönderelim' kutucuğuna mail adresini bırakmayı unutmayın!


    1. Her Gün İhtiyacın Olan Suyu İç!
    2. Günü Erken Karşıla!
    3. 25 Sayfa Kitap Oku!
    4. Daha Fazla Hareket!
    5. Plastik Poşete Hayır!
    6. Cebindeki Bozuklukları Kumbaraya At
    7. Günü Planla! 
    8. Her Güne Bir Kayıt!
    9. Sosyal Medya Detoksu
    10. Şeker Detoksu
    11. Her Güne Bir Belgesel
    12. Şikayet Etmek Yok!
    Devamını Oku
    A Herkese Selam,

    Zaman zaman herkes mutsuz diye düşünüyorum. Herkes olmasa bile dışarıda öfkeli ve mutsuz bir kitle olduğu kesin. Hayat şartlarını düşününce aksi mümkün değil gibi. Kime başımı çevirsem bir şikayet ve bir söylenme durumu. Yorulduğumu hissediyorum ve farkına varmadan ben de kendimi bu akışa kaptırıyorum. Sizde de böyle olmuyor mu? Çevrenizdeki insanın kötü enerjisi size de geçmiyor mu? Geçmiyorsa eğer oldukça başarılı yöntemleriniz var demek ki çünkü kötü enerji resmen karabasan gibi sarıyor dört bir yanımızı.

    Ama bu gidişata bir 'DUR!' diyebiliriz bence. Demeliyiz de.

    Nasıl mı?



    12. Görev; 04.03.2019 - Şikayet Etmek Yok!

    Bu hafta yeni görev ile kötü enerjiden de etkilenmiyoruz, şikayet de etmiyoruz. Otobüs gelmedi diye söylenmiyoruz da gelmemesinin belki iyi bir sebebi vardır diyoruz. Önümüzdeki insan belki de yürümeyi bilmiyordur diyoruz yol ortasında durmasına sebep olarak. 

    Evren, iyi ve kötü üzerine kurulu. Her kötü olayda mutlak bir iyilik, her iyilikte mutlak bir kötülük mevcut. Bu yüzden yaşadığımız hiçbir şeyi tek yönlü yorumlamamalıyız. Önünde, ardında mutlaka göremediğimiz bir yan vardır. Yeter ki göremediğimiz yanın varlığına inanıp, öyle düşünelim, karar verelim. 

    Şikayet ettikçe hiçbir sorunu çözemeyeceğiz ve başta kendimiz olmak üzere başkalarına da kötü enerji yükleyerek sadece anın değil günün de kötü geçmesini sağlayacağız. Duygular bir kelebek etkisi gibidir. İletişim kursak da kurmasak da birbirimizin arasında gelir, gider. 

    Hayat, keyif alırsak güzel. 

    Sevgiyle ve sağlıkla kalın ❤

    Bir de blogta kalmak ve yazılardan haberdar olmak için yandaki 'E-Mail Gönderelim' kutucuğuna mail adresini bırakmayı unutmayın!


    1. Her Gün İhtiyacın Olan Suyu İç!
    2. Günü Erken Karşıla!

    3. 25 Sayfa Kitap Oku!
    4. Daha Fazla Hareket!
    5. Plastik Poşete Hayır!
    6. Cebindeki Bozuklukları Kumbaraya At
    7. Günü Planla! 
    8. Her Güne Bir Kayıt!
    9. Sosyal Medya Detoksu
    10. Şeker Detoksu
    11. Her Güne Bir Belgesel
    Devamını Oku
    A Herkese Selam,

    Bu hafta yeni görevi duyururken öncesinde yazdığım geçen haftanın özetine, bir başarısızlık hikayesi eklemek istiyorum.

    10. hafta görevi olan şeker detoksunu başarılı bir şekilde sonuçlandıramadım. Bunun için çok geçerli sebeplerim vardı. Geçtiğimiz hafta, Sevgililer Günü haftası, işim sebebiyle gündemimdeydi ve sabahın çok erken saatlerinden neredeyse gece yarılarına kadar bilgisayar başında çalıştım. Bu yoğunluk arasında aslında bir detoks sürecinde olduğum aklıma bile gelmedi ve önüme konan ne varsa afiyetle tükettim. Bir de salı günü itibariyle faranjit olmam ve bu sürecin gribe çevirmesi derken hiç dinlenemeden, günlerin geçtiğini dahi fark edemeden, bir baktım pazar günü gelmiş.

    Sürpriz. İlk başarısızlık. 👊

    En son çalıştığım Amerikan menşeili firmanın iş prensibi şuydu; 'Sen neyi iyi yapabilirdin?'

    Bu prensip, ilk duyduğum günden çalıştığım 7. aya kadar hep sorgulamama sebep oldu. Çünkü özünde yatan tek şey, aslında bahanelere sığınmamak. Hepimiz özümüzde bahaneler üzerinden ilerliyoruz. Her an, her durumda bir bahanemiz var ve bu bahaneler hep dış kaynaklı. Peki ya bizim hiç mi suçumuz yok?

    Yukarıda sıraladığım bahanelerimde tek planlamadığım durum faranjit olmamdı. Çünkü bir sabah kalktım ve faranjittim. 14 Şubat haftasında geç saatlere kadar çalışmam gerektiğini aylar öncesinden biliyor ve ister istemez önüme yiyecek geleceğini de tahmin ediyordum. Yani kısacası detoks sürecini başarıyla tamamlamak isteseydim bahaneleri görmeyecektim. Kaldı ki hasta olmamla şeker tüketmememin bir alakası olmadığı gibi tüketmediğim durumda daha çabuk bile iyileşebilirdim.


    10. görevi bir bakıma bile isteye tamamlamamış ve bahanelere sığınmayı tercih etmiş bulunmaktayım.
    Günah çıkardığıma göre yeni göreve geçelim mi?

    11. Görev; 18.02.2019 - Her Güne Bir Belgesel

    Geçtiğimiz görev yazısında  That Sugar belgeselinden bahsedince belgesel izlemenin genel kültüre olan etkisini bir kere daha hatırladım. Çünkü bambaşka konularda bilgi sahibi olabiliyorken televizyon izlerken geçirdiğiniz vakti değerli kılabiliyorsunuz.

    Doğru bilgiye ulaşabilmek her geçen gün daha da zor hale geliyor. Bu durumda bilgi edinmek için tek bir kaynağa bağlı kalmak yerine birden çok ve birbirinden farklı görüşlerdeki kaynaklara bakmak her daim daha mantıklı geliyor bana doğru bir bakış açısı için. Çünkü aldığımız her bilgiye körü körüne inanmak yerine bir filtreleme özelliğine sahip olmamıza imkan sağlamış oluyor. Bu yüzden de oturup televizyondaki mantık dışı dizilerimizi izlemek yerine akşamlarımıza neden bir renk katıp daha faydalı ve bilinçli zamanlar geçirmeyelim ki!

    Bu hafta her akşam bir belgesel izleyeceğim, önceliğim ise Oscar'a aday belgeseller.

    Mesela, ilk izlemek istediklerimden biri RBG. Yüksek Yargıç Ruth Bader Ginsburg'ün konu olduğu belgeselde, kadın hakları ve cinsiyet ayrımcılığına karşı mücadelesi anlatılıyor. 

    Var mı izlememi önerebileceğiniz belgeseller, yorumlarda buluşsak?


    Sevgiyle ve sağlıkla kalın ❤

    Bir de blogta kalmak ve yazılardan haberdar olmak için yandaki 'E-Mail Gönderelim' kutucuğuna mail adresini bırakmayı unutmayın!


    1. Her Gün İhtiyacın Olan Suyu İç!
    2. Günü Erken Karşıla!

    3. 25 Sayfa Kitap Oku!
    4. Daha Fazla Hareket!
    5. Plastik Poşete Hayır!
    6. Cebindeki Bozuklukları Kumbaraya At
    7. Günü Planla! 
    8. Her Güne Bir Kayıt!
    9. Sosyal Medya Detoksu
    10. Şeker Detoksu
    Devamını Oku
    Herkese Selam, 


    İnternet kullanımının yaygınlaşması ve sosyal medya mecralarının artmasıyla hepimizin birer telefon bağımlısı olduğu varsayılmaya başlandı. Nasıl ki bir şeyleri abarttığımızı düşündüğümüzde illa bir arınma seansına girmemiz ve etkilerinden kurtulmamız gerektiğine inanıyorsak sosyal medya için de aynı durum baki. Nasıl bir arınma peki bu? Biraz es verme, belki biraz nefes alma diyebiliriz. Kısacası Sosyal Medya Detoksu.. 

    Birer telefon bağımlısı mısınız? Bilmiyorum. Ama ben değilmişim, bunu öğrendim. Nasıl mı?

    Ani bir kararla önce Instagram hesabımı dondurdum, sonra da diğer tüm hesapların uygulamalarını telefonumdan kaldırdım ki elimin altında bulunmasın. Böylece bir hafta boyunca herhangi bir sosyal medya uygulaması kullanmadım. Teknolojiye dair diğer kullanımlarımı da sınırlandırmak isterdim fakat bunu çalışmadığım, iş yaşantıma ve sosyal yaşantıma ara verdiğim, herhangi bir tatil döneminde yapmak; günümüz şartlarında daha uygun olacak sanırım. 

    Bu detoks sırasında fark ettim ki sosyal medyanın, aslında hepimizin yakındığı sahteliğinden; göstermelik paylaşımlarından ve birbirinin kopyası içeriklerinden oldukça sıkılmışım. Ama asıl farkındalığım sosyal medyayı sadece işim gereği kullanmak zorunda olduğum. Blog yazmayı seviyorum fakat yazdığım içeriklerin birilerine ulaşması gerekiyor ki yazmak için kendimi perçinleyebileyim. Yazdıklarım birilerine ulaşsın ki hayatlarımızda ufak da olsa farklı pencereler açılsın. Bu yüzden bir bakıma iş olarak görüyorum sosyal medyayı. Nasıl ki çalıştığımız işlerden, sorumluluklarımızdan bunalıyorsak bunu da öyle düşünebilirsiniz. Kısacası demem o ki zaten anı, anda yaşayan, paylaşımların ve yaptığı etkileşimlerin farkında olarak sosyal medyayı kullandığımı bu süreçte anlamış oldum. Kim nerede ne yaptıdan ziyade bilinçli kullanmayı öğrenmek gerekiyor sanırım. Çünkü internet, bir sürü gereksiz bilginin arasında faydalı içeriklerin de varolduğu bir platform. İşte bu faydalı içerikleri bulabilmek ve takip edebilmek önemli. 




    Sosyal medya bağımlısı olmadığımı öğrendim ama peki ya şeker bağımlısıysam? 


    Yeni görev ☺


    10. Görev; 11.02.2019 - Şeker Detoksu



    Şekerin vücudumuza zarar verdiği hatta uyuşturucu bir madde olduğu şu dönemde oldukça duyduğumuz bir yargı. Bununla birlikte her bağımlılık gibi bu da tabii ki zararlı. O yediğimiz tatlılar, çikolatalar her ne kadar masum ve yemesi keyifli gibi görünse de vücudumuz kapalı bir mekanizma. İçeride ne olduğu dışarı yansımadığı sürece nelerin olup bittiği hakkında hiçbir fikrimiz yok. İşte bu etkiyi de sıfıra indirmemiz sadece isteğimizle sınırlı kaldığından dolayı ayda bir yapılacak detoksla etkisini azaltmak hatta soğumamıza vesile olmasını sağlamak oldukça mantıklı.

    Şekerle ve vücudumuza etkisi ile daha detaylı bilgi edinmek isteyenleri en sevdiğim belgesel olan That Sugar 'a yönlendirirken, başladığım şeker detoksuna son hızla devam ediyor olacağım. 

    Paketli tüm ürünlerden, içinde şeker olabilecek tüm yiyeceklerden uzak durarak bu hafta bir sınav vereceğim. Birçok kez şekersiz hayatı denedim fakat hep sonu hüsran oldu. Çünkü tatlıyla seviyeli bir ilişkimiz var. Ara ara abartarak her gün bir jelibon paketi bitirecek kadar seviyeli bir ilişkiden bahsediyorum. Bu yüzden bu detoks iyi gelecektir ki 1 hafta, 1 haftadır. 

    Her ne kadar şu an başağrısı ve gerginlik vücudumda kol gezse de denemeye değecek. 

    Sevgiyle ve sağlıkla kalın ❤

    Bir de blogta kalmak ve yazılardan haberdar olmak için yandaki 'E-Mail Gönderelim' kutucuğuna mail adresini bırakmayı unutmayın!

    1. Her Gün İhtiyacın Olan Suyu İç!
    2. Günü Erken Karşıla!
    3. 25 Sayfa Kitap Oku!
    4. Daha Fazla Hareket!
    5. Plastik Poşete Hayır!
    6. Cebindeki Bozuklukları Kumbaraya At
    7. Günü Planla! 
    8. Her Güne Bir Kayıt!
    9. Sosyal Medya Detoksu
    Devamını Oku
    A Herkese Selam,

    Siz bu yazıyı okumaya başladığınızda ben detoksu bitirmiş oluyorum. Çünkü sosyal medya kullanmadığım için herhangi bir sosyal medya platformunda da paylaşılmadı.

    Geçen hafta podcast ve TED videolarına bakarken fark ettim ki sosyal medyada çok fazla vakit harcıyorum. Gerek işimden dolayı gerek kendi tercihim derken, günde minimum 2 saatimi telefonda geçiriyorum. Bu durum beni artık çok rahatsız etmeye başladı. Bir yandan da sürekli aynı paylaşımları, birbirini taklit eden insanları görmek artık bunaltmıştı.

    Anlık bir kararla yeni haftanın görevini belirlemiş oldum ☺



    9. Görev; 28.01.2019 - Sosyal Medya Detoksu

    Instagram profilimi dondurdum ve aktif kullandığım Facebook, Twitter uygulamalarıyla beraber telefondan kaldırdım. Telefonu elime her alışımda otomatik olarak sosyal medya klasörüne ilerlesem de eksikliğini hissetmedim. Yapılacaklar listemi epey hafiflettim. İzlediğim dizide oldukça ilerledim ve uzun bir süredir okuyamadığım kadar çok sayfa kitap okudum. Yine de bitiremedim ama bu da bir adımdır dedim. 

    Asıl fark ettiğim ise sıkıntılı biraz da stresli bir hafta geçirmiş olmama rağmen düşük dozda mutsuz hissettim kendimi. Genel olarak keyfim yerindeydi ve kimin ne yaptığını merak etmedim. Telefonumun varlığını bile hissetmedim. 

    Anı yaşamayı, hissettiklerimi kontrol etmeyi, merakımı farklı yönlere kaydırmayı ve yapmacıklıktan uzaklaşabilmeyi öğrendim. 

    Mutlaka bir haftada olsa deneyin!

    Sevgiyle ve sağlıkla kalın ❤

    Bir de blogta kalmak ve yazılardan haberdar olmak için yandaki 'E-Mail Gönderelim' kutucuğuna mail adresini bırakmayı unutmayın!

    1. Her Gün İhtiyacın Olan Suyu İç!
    2. Günü Erken Karşıla!
    3. 25 Sayfa Kitap Oku!
    4. Daha Fazla Hareket!
    5. Plastik Poşete Hayır!
    6. Cebindeki Bozuklukları Kumbaraya At
    7. Günü Planla! 
    8. Her Güne Bir Kayıt!
    Devamını Oku
    A Herkese Selam,

    İki aydır düzenli bir şekilde değişim yazıları yazıyorum. 52 haftada hayatımda büyük şeyler değişiyor mu bilmiyorum ama bu bile bir istikrar sağladığımın kanıtı. 

    Geçen haftanın görevi ile yapmam gereken işleri az biraz da olsa düzene sokup, hafiflettim. Bu yüzden her güne başlarken ufak bir yapılacaklar listesi oluşturuyorum. Bazen daha ayrıntılı, bazen daha üstünkörü. Ama ne yapmam gerektiğini bildiğim için günümü rahatlatıyor. Mesela yapmam gereken çok iş olduğu için kendimi her daim gergin hissediyordum ve bu yüzden ne kitap okuyabiliyor ne de bir şeyler seyredebiliyordum. Ama pazar gününü ardarda 5 bölüm Gilmore Girls izleyerek geçirdim ki hiç rahatsızlık duymadan. 

    Yeni haftaya başlarken kendimi biraz daha geliştirmek istiyorum artık. Mesela müzik dinlemeyi seviyorum ama Spoify'da devamlı aynı şarkıları dinlemekten bunaldım. Radyo dinlemek ise her an ruhumu doyurmayabiliyor. Birkaç ay önce podcast dinlemeye başlamıştım. 




    Podcast nedir derseniz? Podcasting, çoğunlukla dizi halindeki dijital medya ürünlerinin internet üzerinden -genellikle feed yoluyla- bilgisayar ve taşınabilir cihazlara indirilebilecek şekilde yayınlanması. Bu şekilde indirilmiş dosyalara ise podcast denir. 

    Yani artık sabah işe giderken ya da işten dönerken, trafikte geçen zamanı daha anlamlı hale getireceğim. 

    Yeni görev geliyor!

    8. Görev; 21.01.2019 - Her Güne Bir Kayıt!


    Dinleti olarak adlandırdım ama bu bir podcast de olabilir TED konuşması da olabilir. Hatta TED konuşmalarına yönelmek istiyorsanız bu yazıdakilere mutlaka bakın derim. 
    Her gün bir podcast ya da TED konuşması ile yeni bir şey öğrenip, yeni bir farkındalık kazanacağım. Bu şekilde zamanı daha etkili kullanabileceğimi de düşünmüyor değilim. Ayrıca İngilizce konuşmaları dinlemek, kulak aşinalığı sağlayacağı için her gün pratik yapamayan biri için güzel bir deneme olacaktır. 

    Podcast dinleyebilmek için özel uygulamalar indirmeniz gerektiği gibi telefonunuzda Spotify varsa oradakilere de bakabilirsiniz. 
    iPhone kullanıcılarının özel bir uygulama indirmesine gerek yok eğer silmediyseniz, telefonunuzda zaten yüklü olması lazım ama Android kullanıcıları için Castbox uygulaması ile çok güzel podcastler dinleyebilirsiniz. 

    - Annemin Plakları
    - Girişimci Muhabbeti
    - The Documentary
    - Filozofun Yolu 

    gibi kayıtlar benim severek dinlediklerim. Varsa sizin de önerileriniz yorumlarda buluşalım. 

    Sevgiyle ve sağlıkla kalın ❤

    Bir de blogta kalmak ve yazılardan haberdar olmak için yandaki 'E-Mail Gönderelim' kutucuğuna mail adresini bırakmayı unutmayın!

    1. Her Gün İhtiyacın Olan Suyu İç!
    2. Günü Erken Karşıla!
    3. 25 Sayfa Kitap Oku!
    4. Daha Fazla Hareket!
    5. Plastik Poşete Hayır!
    6. Cebindeki Bozuklukları Kumbaraya At
    7. Günü Planla! 



    Devamını Oku
    A Herkese Merhaba,

    2018 senesinde iş kurma telaşına düştüğümüz için hiçbir yere gidebilme imkanımız olmamıştı. Çünkü ellerimizde her anıyla bize muhtaç bir şey vardı ve vakit ayırmamız gerekiyordu. Ne zaman 'bir yerlere mi gitsek?' acaba diye bir cümle kursak, gerçekliğimize dönüp, 'olmaz ama gidemeyiz hem oraya harcayacağımız bütçeyle şunu yapalım' diyerek kendimizi frenliyorduk. Kendimizi toparlar toparlamaz 'Hadi!'  dedik.


    Mevsim kış, çok uzak bir yere gitme imkanımız yok. Günü birlik gidebileceğimiz bir yer arıyoruz. Nereye gitsek derken Yol Arkadaşım, 'Trenle Sapanca'ya gidelim' dedi. Hemen başladık araştırmaya. Ne yapmalı, nereye gitmeli, herkesin bayıldığı Maşukiye'ye mi gitmeli yoksa farklı bir rota mı çizmeli derken önce bilet işini halletmeli dedik. Malum şu ara tren yolculuklarına özel bir ilgi var. Trenle yolculuk için Sapanca biletleri 2 gün önceden satışa çıkıyor. 5 Ocak tarihi için biletlerimizi riske atmamak adına 3 Ocak günü satışa çıkar çıkmaz aldık. Pendik - Mithatpaşa arası 1 saat 24 dakika. Kişi başı tam bilet 13,50 TL, Öğrenci ise 10,50 TL. Tren Maşukiye'den de geçiyor ama Sapanca ile arasında yaklaşık 3 saatlik bir yol var yürüyerek gitmek isterseniz. Araba şart yani. Toplu taşıma gibi durumlar söz konusu olabilir fakat biz direkt göl kenarını ve Sapanca merkezi tercih ettik.


    En büyük sıkıntımız, Sarıyer ve Bağcılar'dan kalkıp sabahın  8'inde Pendik'ten kalkan trene yetişmek oldu. İstanbul'da yaşayanlar ne demek istediğimizi anladılar. Minimum bir masrafla gitmek istediğimiz için toplu taşıma tercih ettik. Sabah 6 otobüsleriyle en yakın metroya varıp, metro ile gitmeyi hedefledik ki günümüzün kahramanlarından biri de Pendik metrosundan çıkar çıkmaz karşılaştığımız ve Tren İstasyonu'na giden minibüs şoförüydü. Zira metrodan indiğimizde saat 07:53'tü ve upuzun bir yürüme yolunu yürüyüp gün yüzüne çıktığımızda 07:58'e geliyordu. Minibüs bizi tam 08:00'de indirdi ve alt geçide girdik, hiçbir yerde bir tane bile tabela olmadığı için bir aşağı bir yukarı tamamen kesilen nefemizle koşuşturduk. Çalışan görevlilerden duyduğumuz tek cevap ise 'oradan gideceksiniz!' orası neresi tam bir muamma. Trenin düdüğünü duyduğumuzda içimiz cız etti. Nefes alamaz haldeyken, bağırıp çağırdık ve o saatte bulabileceğimiz tek açık ve hayatımızın en kötü kafesine gidip oturduk. Nefes darlığım sebebiyle devamlı öksürüyor ve sinirden deliye dönmüş durumdaydım. Bir kere daha fark ettim ki büyükşehirde yaşıyorsan hayatın ve bir yerlere yetişebilme durumun hep başkalarına bağlı. Neyse..

    Sapanca Tren İstasyonu

    Bir sonraki tren 10:20'de. Biletleri önceden gidiş-dönüş aldığımız için dönüş biletlerimiz hala duruyor. Kılpayı da olsa treni kaçırdığımız için gidiş biletlerimiz yandı tabii ki. Sapanca'da göl manzarasına karşı kahvaltı yapma hayalimiz, Pendik'te bir kafede poğaça ve böreklere gömülmeyle son buldu. Nefes alabilir bir hale gelip, kendimizi toparlayınca ne yapacağımıza karar verdik. 10:20 trenine bilet alıp yolculuğumuza devam edecektik. Hemen internet sitesinden biletlerimizi aldık ve saati beklemeye başladık ki ancak toparlayabildik kendimizi zaten.

    Çocukluğumda İzmir-Aydın arasında trene binmişliğim vardı fakat bu bambaşka bir keyif. Ne kadar kısa mesafede olsa mutlaka hayatınızda bir kere tadın bu keyfi.

    Soba görmek, soba başında büyümüş her insanı mutlu eder bence.

    İşte asıl yolculuk şimdi başlamıştı. Trene bindik, bir güzel yerleştik. Tren hareket etmeye başladığında oldukça heyecanlandık. Başladık manzaraya doymaya. Bu arada tren oldukça rahattı neredeyse hiç sarsmadı. Tren hareket edince, simit,çay, kahve gibi satışlar başladı. Tuvaletler her vagonun arkasında bir tane ve temizdi. Sorunsuz, oldukça rahat bir şekilde Sapanca'ya vardık. Şansımıza hava yağmurlu ve soğuktu. Tren garından çıkar çıkmaz artık aktif olmayan bir botanik bahçesi karşıladı bizi, sonrasında da bir ara sokak. Ara sokaktan yürürken ileri de bir kalabalık ve şemsiyeler gördük. 'Aaa semt pazarına denk geldik' diye sevindik anlamsızca ☺ Kalabalığa doğru yaklaştıkça fark ettik ki semt pazarı sandığımız şey trenden inerken okunan selanın cenazesiymiş. Yani o şemsiyeler pazar için değil cenaze evi için kurulmuş. 🙈

    Sapanca Rüstem Paşa Hamamı Restitüsyonu. Evliya Çelebi 1640 yılında Sapanca'dan geçerken ilçeyi şöyle tanımlar: 'Kasabada Sarı Rüstem Paşa 170 ocaklı büyük bir han yaptırmıştır. Güzel bir camisi, hamamı ve çarşısı vardır. İmaretleri gök kurşunla kaplıdır. İmaretlerin tamamı Mimar Sinan yapısıdır. '

    Sapanca'da özel olarak görülecek bir tek saat kulesi ve tarihi bir hamam vardı. Ama biz etrafı gezmek istedik. Yağmurdu, soğuktu derken temel ihtiyaçlardan biri olan tuvalet için önümüze çıkan bir camiye girdik. Erkek bölümü iyi, hoş, yola bakan bir taraftaydı, kadınlar bölümü ise mezarlıkla dipdibe ve karanlıktaydı. Kadına verilen değere kızdığım için yazdım bunu özel bir sebepten değil yani.


    Etrafı keşfetmek maksadıyla yürüdük, merkez zaten küçük olduğu için en yakın ormanlık yer Natürköy'e yürüme hedefi koyduk ve rotamızı o yöne çevirdik fakat havanın gittikçe soğuması, yağmurun şiddetini arttırmasıyla rotamızı göl kıyısına çevirip, soba başında ya da şömineli bir mekan aramaya karar verdik.

    Göl kıyısına vardığımızda ufak çapta bir şaşkınlık yaşadık. Her yerde Arap kafileleri ve göl kıyısı boyunca nargile dumanından geçilmeyen, Arap ezgileri yükselen kafeler. Hatta göl kıyısında saltanat kayıkları. Dumanaltı mekanlara oturmak istemediğimiz için kıyı boyunca yürüdük ve gözümüze hoş görünen bir mekana girdik. İlk sorduğumuz soru 'Nargile yok değil mi?' oldu ve aldığımız hayır cevabıyla bir oh çektik resmen. Gülizar Bahçe 'den detaylı bahsettiğimiz yazı diğer blogumuzda yerini aldı ama şömine diye kalbimizden geçirirken, şöminenin yanına düşmek çok güzel bir şans oldu. İliklerimize kadar ısındık zira Gülizar Bahçe'ye girdiğimizde baştan aşağı sırılsıklamdık.


    Tren saatine kadar şöminenin başından ayrılmadık. Dönüş trenimiz 18:00'da olduğundan 16:30 gibi kalktık. Yavaş yavaş tren istasyonuna doğru yürüdük. Hediyelik almak için bir yer aradık ama bulamadık daha doğrusu Arap motifleri içermeyen, Sapanca'ya ait bir şey bulamadık alınabilecek. Tren istasyonuna vardığımızda 40 dakikalık bir rötor olduğunu öğrendik. 18:50 gibi trene binebildik. İlerledikten bir süre sonra da yaklaşık 20 dakika trenin içinde beklemek zorunda kaldık ama bu sürede simit-ayran ikilisiyle günü sonlandırdık.

    Sapanca adının Sabancı Baba'dan geldiğine inanılır. 

    Sabahın 5:30'unda başladığım günü 22:20 gibi eve girerek sonlandırdım. Kültürel bir geziden ziyade sadece İstanbul'dan çıkmak, tren yolculuğu yapmak ve yeni bir görmek istedik. Sapanca'yı sevdim mi? Açıkcası hayır. Belki hava şartlarından dolayıdır ama inanılmaz kasvetli ve mutsuz insanların olduğu bir yer gibi geldi bana. Sokakta bir tane kadın göremedim, gördüklerimin ellerinde de ya poşetler vardı ya da çocuk. Mis gibi ormanın içinde küçük bir ilçesin sen, mutlu olman gerekir. Bir de her yerde neden o kadar çok dilenci vardı? Hatta dilsiz numarası yaparak yanımıza gelen çocuk, sonrasında neden gayet rahat konuşarak yanımızdan ayrıldı? Türk olarak tanıtılması gereken güzel bir sürü ezgimiz varken neden göl kıyısındaki mekanlardan Arap ezgileri yükseliyordu?


    Tren yolculuğu yapıp, yapılacaklar listemizden bir madde daha eksilttik, keyifli vakit geçirdik. Gitme amacımıza uygun olarak da iyi hissedip geldik. Bir gün arabayla keşfede keşfede gitme planı yapıp, hatta belki bir gün kamp yaparız dedik. Yani Sapanca, seninle işimiz henüz bitmedi ☺

    Bir sonraki ay için yeni rota planlanıyor...

    Sevgiyle ve sağlıkla kalın ❤

    Bir de blogta kalmak ve yazılardan haberdar olmak için yandaki 'E-Mail Gönderelim' kutucuğuna mail adresini bırakmayı unutmayın! 

    Devamını Oku
    Yenİ
    Yazılar
    Eskİ
    Yazılar

    Hakkımda

    Fotoğrafım
    Ayşe Baykal Girginkoç
    Hayat, ciddiye almak için çok kısa; keyif almak için çok uzun bence..
    Profilimin tamamını görüntüle

    Takİp Edİn

    • facebook
    • twitter
    • instagram

    En Son Yazılanlar

    E-Posta Gönderelim!

    * indicates required

    Arşİv

    • ►  2022 (1)
      • ►  Nisan 2022 (1)
    • ▼  2019 (13)
      • ▼  Mart 2019 (6)
        • Okunmayan 20 Kitap!
        • Su, Gerçekten Sağlık Mıdır?
        • 52 Hafta 52 Değişim - 14. Güne Not Düş!
        • Kaliteli Zaman ft. İyi İlişkiler!
        • 52 Hafta 52 Değişim - 13. Her Sabah Oil Pulling Yap.
        • 52 Hafta 52 Değişim - 12. Şikayet Etmek Yok
      • ►  Şubat 2019 (3)
        • 52 Hafta 52 Değişim - 11. Her Güne Bir Belgesel
        • 52 Hafta 52 Değişim - 10. Şeker Detoksu
        • 52 Hafta 52 Değişim - 9. Sosyal Medya Detoksu
      • ►  Ocak 2019 (4)
        • 52 Hafta 52 Değişim - 8. Her Güne Bir Kayıt!
        • Bir Günde Sapanca
    • ►  2018 (12)
      • ►  Aralık 2018 (6)
      • ►  Kasım 2018 (2)
      • ►  Eylül 2018 (1)
      • ►  Temmuz 2018 (1)
      • ►  Nisan 2018 (1)
      • ►  Ocak 2018 (1)
    • ►  2017 (12)
      • ►  Temmuz 2017 (1)
      • ►  Haziran 2017 (2)
      • ►  Mayıs 2017 (1)
      • ►  Mart 2017 (3)
      • ►  Şubat 2017 (4)
      • ►  Ocak 2017 (1)
    • ►  2016 (34)
      • ►  Aralık 2016 (2)
      • ►  Kasım 2016 (1)
      • ►  Ekim 2016 (4)
      • ►  Temmuz 2016 (4)
      • ►  Haziran 2016 (1)
      • ►  Mayıs 2016 (3)
      • ►  Nisan 2016 (4)
      • ►  Mart 2016 (4)
      • ►  Şubat 2016 (6)
      • ►  Ocak 2016 (5)
    • ►  2015 (4)
      • ►  Kasım 2015 (3)
      • ►  Ekim 2015 (1)

    İletİşİm Formu

    Ad

    E-posta *

    Mesaj *

    Son Okunanlar

    • Freddie VS Müslüm - Bu Bir His Savaşıdır!
    • Ertelemek Kaçmaktır, Değil Mi?

    En Çok Okunanlar

    • 20li Yaşlarda Okunması Gereken 12 Kitap
    • Kaliteli Zaman ft. İyi İlişkiler!
    facebook Twitter instagram

    Created with by Ayşe Baykal | Distributed By A Piece of Passion in Life

    Back to top