Blogger tarafından desteklenmektedir.

A Piece of Passion In Life

    • Anasayfa
    • Sağlıklı Beslenme
    • 52 Hafta 52 Değİşİm
    • İyİ Yaşam
    • Tavsİyemdİr
    • _Okunma
    • _İzlenme
    Herkese Selam,

    Ülkece zor bir dönemden geçiyoruz. Detayına inip, şunu yapalım, bunu yapalım demek haddim değil o yüzden o kısmı geçip ruh sağlığımızı ve yaşadığımız endişeyi minimuma düşürüp, daha sağlıklı düşünebilmemiz için bir yazı yazmak istedim. En azından şu an elimden gelen bu, daha güçlü bir ülke olabilmemiz adına.

    Endişe, hayatımızı, geleceğimizi ve mutluluğumuzu kontrol edemiyoruz gibi hissettirir. Daha çok mutsuz olmamıza ve depresyona sürüklenmemize neden olur. Uykusuz geceler, nefes ve hiçbir şeyden zevk alamamak.. Epey ağır duygular.. Uzman olmadığımı belirtmeme gerek yok. Herkes gibi ben de aynı ülkede aynı şeyleri yaşıyorum. Bu yüzden endişeyi yenmemiz gerekiyor önce kendimiz sonra da çevremizdeki insanlar için. Bu bir zincir bana göre herkesin etrafından sorumlu olduğu.



    Endişeden uzaklaşabilmek için önce beynimizi endişe duyduğumuz konudan uzaklaştırmalıyız. Örneğin, geleceğimizi planlayamıyoruz (çok gerekli mi tartışılır ) ve bu bizi geriyor. Bu cepte! Yapmayı en sevdiğiniz şey ne? Benim kitap okumak, hızlı yürümek, film izlemek .... vs. Cebimizdeki gerginlikle beraber en sevdiğimiz şeyi buluşturuyoruz ve düşünmekten uzaklaşıyoruz. Denemesi gerçekten bedava fakat tek yapmamız gereken, film izleyeceksek dram yüklü ya da daha da düşündürücü değil de çerez filmlerden (sonunda tebessüm oluşturanlardan) olmalı. Kitap da öyle.
    Diğer bir yandan yeni bir hobi edinebiliriz. Mesela, puzzle yapmaya başlayabiliriz ya da fotoğraf çekebiliriz. Sokağa çıkıp, gülen çocukların veya hayvanların fotoğraflarını çekebiliriz. Muhteşem hissettireceğine bahse varım.



    Hissettiklerimiz ile yediklerimiz arasında bir bağ var desem, kaç kişi inanır? Evet, gerçekten bir bağ var. Şöyle ki; fast-food yediğiniz 1 saat içerisinde kendinizi hiç gözlemlediniz mi? Yediğimiz an, ki bir tane yetmezmiş hissi vardır hep, epey iyi hissederiz ama sonra bir agresiflik ve uyku hali hakim olur bedenimize. Bunların tüm kaynağı şeker ama şu an konumuz bu değil. İşte bu tür durumlarda yediklerimize de dikkat etmemiz gerekiyor;

    - Tüm gazlı, asitli ve kafeinli içeceklerden uzak durmalıyız (Evet, bağımlısı olduğumuz kahve dahil)
    - Paketli her türlü ürün düşmanımız (marketlerde satılan sular bile alüminyum taşıyor)
    - Unlu tüm besinler yarı dostumuz (makarna, ekmek, vs)
    - Rafine şeker bulundurulan her şey kan davalımız (özellikle fruktoz mısır şurubu)
    - Alkol, haftada iki kadeh şarap tüketebileceğimiz kadar sempatik bir düşmanımız

    Bir süre bu şekilde beslendiğimizde kendimizi mükemmelinde ötesinde hissettiğimizi fark edeceğiz.
    Sizce endişeyle devamlı yaşamak mı, yoksa kendimizle ilgili güzel bir şeyler yapmak mı? 

    Sevgiyle ve Sağlıkla kalın.

    Devamını Oku
    Herkese Selam,

    Yeni bir yılın geleceği bu zamanlar, hepimizi bir telaş sarar; kendimize sözler verir ve yeni kararlar alırız. Çoğumuz bu kararları uygulamada istikrarlı olabilirken, kimimiz ilk haftadan teslim bayrağını çeker. Aslında tamamen beynimizi ikna etmeyle ilgili bir durum bu 'teslim bayrağını erken çekme' olayı, ama konumuz o değil 😊

    Belki siz de 2017 yılı içerisinde kendinizde bir şeyler değiştirmek isterseniz diye ufak bir liste paylaşmak istedim. Hatta bu liste mottomuz haline gelmeli ve her an görebileceğimiz bir yerde olmalı.

    1. Bu yıl kötü bir alışkanlığımdan kurtulacağım. 
              En kötü alışkanlığım sanırım 'ben biliyorum' demek. Bilmediğim konu üzerine yorum yapmam, fakat bildiğim bir konu üzerine de karşımdaki kim olursa olsun sessiz kalamam. İşte bu sene bu durumdan kurtulmak istiyorum zira ülkemizde bu durum 'Ukalalık' olarak adlandırılıyor.

    2. Yeni bir beceri öğrenip, geliştireceğim.
              Şimdilerden başladığım bir beceri aslında bu. Yeni bir dil öğrenmeye çalışıyorum. Bir yazılım dili. Yıllardır hayalini kurduğum bir işi gerçekleştiriyorum ve bunu tamamen kendi katkılarım eşliğinde yapmak istiyorum.




    3. Daha önce görmediğim ve görmek için can attığım bir yere gideceğim. 
              Bu yıllardır ertelediğim, ertelemek zorunda kaldığım bir plan/program vs. Tüm rezervasyonları yaptırıp gidemeyecek kadar bahtsızlıklar benim işim çünkü. Kararlıyım bu sene 'kara bahtım kem talihim'i yeneceğim.

    4. Bir mektup yazacağım.
               Bunu uzun yıllardır istiyorum aslında. Birkaç defada çeşitli sitelere üye olmayı denedim fakat muhabbet hep mail üzerinden devam ettiği için olmadı. Bir de kartpostal siteleri var, fakat beğenemedim. Yine de araştırmaya devam edeceğim ya da hiç tanımadığım bir adrese göndereceğim. Bu kulağa epey eğlenceli geliyor 😊

    5. Daha fazla kitap okuyacağım. 
              2016 senesinden okuduğum kitap sayısı yüz kızartacak durumda ne yazık ki! 😣Bunu kesinlikle 2-3 katına çıkartmak istiyorum. Gerekirse hafta bir kitap. Mümkünse tabii ki 😊

    Sizin var mı bu yıl yapmak istediğiniz, hedef olarak gördüğünüz veya gerçekleştirmek için heyecanlandığınız bir 'motto'?
    Varsa birbirimizle paylaşmak; hayatımızı, dünyamızı, vs. kolaylaştırmak için iyi bir adım olabilir. En azından denemek için kimse cebimizden para çıkartmamızı istemiyor. İstiyor mu yoksa? 😊
    Sağlıkla ve Sevgiyle kalın 👋💕
    Devamını Oku
    Herkese Selam,

    Senenin başından beri sağlıklı yaşamaya çalıştığımı artık ezbere biliyorsunuz. Genel olarak yediklerime dikkat etsem de zaman zaman epey sapıttığım oldu. Fakat iki gündür işlenmiş hiçbir gıda, ekmek, şeker, kahve tüketmemeye dikkat ediyorum. Daha radikal bir şekilde. Tanıyanların çok iyi bildiği bir zaafım var ki reklamını bile görsem bakkala koşacak duruma gelirim. Cips! Hele bol baharatlı olanları. Neyse uzatmamalıyım.

    Dün gayet iyi giderken, bugün bir anda gözümün önünden cipsler geçmeye başladı. Sanki yoksunluk krizi gibi. Hatta salçalı ekmek yemeyi bile düşündüm. Baktım olmayacak soluğu mutfakta aldım.

    Geçen markette yulaf unu görmüştüm. Önce bir su bardağı yulafı blenderdan geçirerek yulaf unu yaptım.



    Sonra da kraker :)

    Malzemeler

    1 su bardağı yulaf unu,
    1 yumurta,
    1/2 çay bardağı süt,
    1 paket kabartma tozu,
    Biraz tuz, zencefil, zerdeçal, karabiber, kekik, pulbiber.

    Bu ölçülerle 9 adet kraker elde ettim.
    Tüm malzemeleri geniş bir kapta karıştırdım. 140 derecede önceden ısıtılmış fırında 15 dakika pişirdim. Yağlı kağıt en büyük kurtarıcılarımdan biriydi. Kabartma tozunu ister kullanın ister kullanmayın pek bir fark yaratmıyor bana göre. Baharatlar ise tamamen zevkinize kalmış. Tam bir baharatlı kraker gibi tadı benden söylemesi. Tek kusuru yulafım gluten içeriyor. Abartmadan atıştırmalık olarak yediğim sürece problem yok sanırım.

    Sevgiyle ve Sağlıkla kalın :)

    Devamını Oku
    Herkese Selam,

    Kitapları ve listeleri ne kadar sevdiğimden bahsedip, sizleri daha fazla bunaltmayacağım. Çünkü kitaplar da, listeler de sosyal medya hesaplarım dahil olmak üzere dört bir tarafımdan sizleri sarmış durumda :)

    Sabah Twitter'da gezerken The New York Times gazetesinin bir haberiyle karşılaştım. 20li yaşlarda okunması gereken 12 kitap. Hmmm :)




    Şanslıyım ki bu listeyi bitirebilmek için daha 5 senem var :)

    Gelelim kitaplara,

    - Madde 22 / Joseph Heller (1961)
    - Sevilen / Toni Morrison (1987)
    - Karanlık Cevher Dizisi / Philip Pullman (1995-2000)
    - İnci Gibi Dişler / Zadie Smith (2000)
    - Oscar Wao'nun Tuhaf Kısa Yaşamı / Junot Diaz (2007)
    - Bundan Sonrası Ateş / James Baldwin (1963)
    - Slouching Towards Bethlehem / Joan Didion (1968)
    - The Power Broker / Robert Caro (1975)
    - A Supposedly Fun Thing I'll Never Do Again / David Foster Wallace (1997)
    - Müthiş Dahiden Hazin Bir Eser / Dave Eggers (2000)
    - Persepolis / Marjane Satrapi (2003)
    - Cenaze Evi Şenlik Evi / Alison Bechdel (2006)

    Madde 22, uzun zamandır okunacak kitaplar listemde ama sanki hala biraz zamanı var gibi hissediyorum. Zamanı geldiğinde nasıl olsa o beni bulur :)

    Persepolis ile ilgili olarak kesinlikle filmini izleyin derim. Bir kızın büyürken, yaşadığı ülke ve içinde bulunduğu durumun ne kadar etkili olduğunu gösteren bir film. İran'da yaşanan İslam Devrimi'nin etkilerini gözler önüne seriyor bir bakıma da.

    Diğer kitaplarla ilgili olarak ilk kez tanıştım diyebilirim. Özellikle Türkçe çevirileri bulunmayanları merak ettim. Keşke her kitabı, kendi dilinden okuma ihtimalimiz olsaydı böylece yazarların söylediklerini daha rahat içmize sindirebilirdik. Bu yazımla da hayallerime ortak oldunuz :)

    Sevgiyle ve Sağlıkla Kalın :)
    Devamını Oku
    Herkese Selam,

    Son zamanlarda epey yoğun zamanlar geçiriyorum ve farkettim ki bu yoğunluk içerisinde kendime vakit ayıramıyor, kendimle ilgili yapmak istediklerimi yapamıyorum. Çözüm olabilmesi için indirdiğim uygulama ise pratik ama istediğim formatı vermeyince kendi çizelgemi kendim yapmaya karar verdim.

    'Aşağıda gördüğünüz ek' diye başlarsam kendimi Neşeli Günler filmindeki Şener Şen gibi hissedeceğim :) Neyse..





    Çizelgeyi haftalık olarak hazırladım. Her hafta yenileyeceğim ki neyi, ne kadar yaptığımı, alışkanlık haline getirip getirmediğimi ölçebileceğim.

    Bir şeyleri alışkanlık haline getirmek konusunda epey başarısızım aslında. Mesela su içmek. Evet, su içmek gibi sıradan bir eylemi, günlük olarak gerçekleştirmeyi unutuyorum. Her gün düzenli olarak içmem gereken 2.2 lt suyu içmeyi bırak, bazen tek bardak su içmiyorum. Bu yüzden de en büyük önceliğim su içmek.

    Düzenli sabah - akşam yapmak istediğim hareketler var mesela. Sabah yaparsam akşam unutuyorum, akşam yaparsam sabah ya da bazen hiç yapmıyorum. Tembellik. Hmmm en sevdiğim :)

    Geçen sene bu zamanlarda geçirdiğim rahatsızlıktan ötürü kullanmam gereken kremler olmasına rağmen yeri geliyor üşengeçlikten, yeri geliyor unutkanlıktan düzenli kullanmıyorum. Doğal olarak etkisini de göremiyorum.
    Vs. Vs. Vs. ... liste uzar gider.

    Siz de faydalanmak isterseniz diye indirilebilir linkini buraya bırakıyorum.
    Düzen oluşturmak ya da alışkanlık kazanmak ile ilgili bildiğiniz yöntemler varsa dinlemeye hazır durumdayım :)
    Sevgiyle ve Sağlıkla kalın :)

    Devamını Oku
    Herkese Selam,

    Okul dönemi geldi çattı. Bununla beraber okulun ilk iki haftası baktım ki otomatın başından ayrılamıyorum ve yedikçe yiyesim geliyor ki arkadaşlarımı da baştan çıkarıyorum 'hadi şunu yiyelim, hadi kantine gidelim' Sonra aklıma That Sugar filmi geldi. Bitmek bilmeyen iştahımın kaynağı, günümüzün en büyük zehri, rafine şekerden başkası değil. Hal böyle olunca sağlıklı bir atıştırmalık yapmak farz oldu ve karşıma Onedio Yemek'te muffin tarifi çıktı. Oldukça pratik fakat ben keyfime göre birkaç malzemeyi değiştirdim.



    Malzemeler
    - 2 su bardağı yulaf (daha önceki tariflerimde söylediğim gibi Eti Yulaf)
    - 2 Yumurta
    - 1,5 yemek kaşığı bal
    - 2 adet küçük muz
    - 3 çay kaşığı tarçın
    - 1 paket vanilya ve kabartma tozu
    -1 su bardağı yoğurt

    Tüm malzemeleri koyup, blenderdan geçirdim. Silikon muffin kaplarında 180 derecelik önceden ısıtılmış (çok havalı oldu böyle yazınca) fırında 25 - 30 dakika pişirdim. Pişerken ki kokuyu anlatabilmem mümkün değil ama pişirip sizin de duymanız mümkün. :)

    Yarın için lezzetli atıştırmalıklarım hazır :) Varsa böyle sağlıklı tarifleriniz bekliyorum.
    Sevgiyle ve Sağlıkla kalın :)

    Devamını Oku
    Herkese Selam,

    Yaz bitti demeye dilim varmasa da şehrin kış hali Ekim ile beraber geliyor. Ekim, İstanbul'un en yoğun ayıdır bence ki sırf bu yüzden içim içime sığmıyor.

    Imany'li Akbank Caz Festivali, muhteşem listeli Uluslararası Suç ve Ceza Filmleri ile Film Ekimi ve ve ve asla karşı koyamadığım Sahaf Festivalleri.. Çikolata ve Kahve Festivalleri'ni de unutmamak lazım tabii.

    Bir de bu sene Beyoğlu Belediyesi 50 gün sürecek festivaller serisi başlattı ama detaylı bir kaynağa ulaşamadım.



    Aslında etkinlikler bunlarla sınırlı değil; bu ay içerisinde çok güzel tiyatrolar ve konserler de var. Bunlarla ilgili kendim için detaylı bir Excel sayfası hazırladım ama sanırım epey büyük oldu..

    Yine de faydalanmak isteyenler için bir kopyasını yükleyeceğim.

    Gönlümden geçen detaylı bir workshop listesini de ekleyebilmekti ama ne yazık ki detaylı bir içerik bulamadım.

    Sizler hangi etkinliklere gideceksiniz? Bilmediğim ama mutlaka gitmelisin dedikleriniz var mı?

    Beslenmiş bir ruh ile güzel bir Ekim ayı dilerim sizlere :)

    Sağlıkla ve Sevgiyle Kalın..

    Büyük Excel Listesi :)

    Bu listeyi daha kısa ama daha detaylı yapabilecek farklı platformları veya düşüncelerinizi bekliyorum :)

    Devamını Oku
    Herkese Selam,

    Hepimizin karar vermekte zorlandığı anlar olmuştur değil mi? Hele bir de biraz kararsız bir yapıya sahipsek vay halimize.

    Ayın başında dergilerin yeni sayısına bakarken Glamour Dergisi'nin hediyesi olan Sütlü mü, Köpüklü mü? kitabı ilgimi çekti. Açıklaması daha da ilginçti; 'Hayatınızı değiştirecek 120 karar' 

    2 gündür elimde bir highlighter devamı okuyup, çiziyorum.



    Şimdi tek tek karar ve tercihlerini yazacağım ama yine de alın ve elinizin altında bir yerlerde bulundurun.

        1) Duş mu, banyo mu? Duş
        2) Tüy temizliğinde geçici yöntem mi, uzun vadeli yöntem mi? (Uygun olduğunda) Tıraş
        3) Tartıya mı çıkmalı, bel çevresini mi ölçmeli? Bel çevresi
        4) Ağız gargarası mı, diş ipi mi? Diş ipi
        5) Normal diş fırçası mı, elektrikli mi? Elektrikli
        6) Normal diş macunu mu, beyazlatıcılı mı? Normal
        7) Sprey, roll-on ya da stick deodorant mı, terleme önleyici mi? Stick
        8) Güneş korumalı nemlendirici ve fondöten mi, korumasız mı? Güneş korumalı
        9) Nemlendiriciyi sabah mı, kullanmalı, akşam mı? Sabah
      10) Külotlu çorap mı, jartiyerli mi? Jartiyerli
      11) Ayakkabı topuklu mu, düz mü? 3-5 cm topuklu
      12) Egzersizi sabah mı yapmalı, akşam mı? Sabah
      13) Çocuklar televizyonu sabah mı seyretmeli, daha sonra mı? Daha sonra
      14) Kafeinli mi, kafeinsiz mi? Kafeinli
      15) Taze sıkılmış meyve suyu mu, konsantre mi? Konsantre üretilmiş
      16) Gevrek mi, yumurta mı? Yumurta
      17) Çok tahıllı mı, tam tahıllı mı? Tam tahıllı
      18) Probiyotik yoğurt mu, normal mi? Probiyotik
      19) Normal fıstık ezmesi mi, yağı azaltılmış mı? Normal
      20) Tereyağı sürülebilir mi, katı mı? Sürülebilir
      21) Nutella'lı ekmek mi, çikolatalı milföy mü? Nutella'lı ekmek
      22) Müsli mi, granola mı? Müsli
      23) Kızılcık suyu mu, takviyesi mi? Takviyesi
      24) Balık yağı takviyesi mi, multivitamin mi? Balık yağı
      25) Soğuk algınlığı için çinko mu, ekinezya mı? Çinko
      26) Yürüyüş mü, bisiklet mi? Yürüyüş
      27) Bisiklete kasklı mı binmeli, kasksız mı? Kasklı
      28) E-posta mı, sohbet mi? Sohbet
      29) Zorlu e-postalar: hemen mi yanıtlanmalı, sonra mı? Sonra
      30) Mükemmeliyetçi mi, kanaatkâr mı? Kanaatkâr
      31) Bir liste mi, birkaç tane mi? Bir tane
      32) Hep dikkat odaklı mı olmalı, arada hayallere dalmalı mı? Hayallere de dalmalı
      33) Görev dağıtımı mı, kendi işini kendin yap mı? Görev dağıtımı
      34) Toplantı mı, bağımsız çalışma mı? Bağımsız çalışma
      35) Evet mi demeli, hayır mı? Hayır demeli (kibarca)
      36) Başkalarını mı suçlamalı, takılmadan devam mı etmeli? Takılmadan devam etmeli
      37) Özür mü dilemeli, hiçbir şey söylememeli mi? Özür dilemeli
      38) Kararları kabul mü etmeli, değiştirmeye mi çalışmalı? Kabul
      39) Dedikodu mu yapmalı, sessiz mi kalmalı? Sessiz kalmalı
      40) Çay ve kahveyi sadece kendine mi yapmalı, herkese mi? Kendine
      41) Sütlü mü, köpüklü mü? Köpüklü
      42) Meyve suyu mu, buzlu meyveli içecek (smoothie) mi? Buzlu meyveli içecek
      43) Buzlu meyveli içecek (smoothie) mi, meyve mi? Meyve
      44) Portakal mı, kivi mi? Kivi
      45) Yer fıstığı mı, kuruyemiş ve kuru üzüm mü? Kuruyemiş ve kuru üzüm
      46) Bir kutu diyet içecek mi, bir parçalı çikolata mı? Çikolata
      47) Zengin bir öğle yemeği mi, zengin bir akşam yemeği mi? Zengin bir akşam yemeği
      48) Dürüm mü, sandviç mi? Dürüm
      49) Mayonez mi, tereyağı mı? Mayonez
      50) Çorba mı, salata mı? Çorba
      51) Suşi mi, saşimi mi? Saşimi
      52) Soda mı, su mu? Su
      53) Egzersizi içeride mi yapmalı, dışarıda mı? Dışarıda
      54) Arkadaşla mı buluşmalı, yalnız mı yemeli? Arkadaşla bulışmalı
      55) Yüzmeli mi, koşmalı mı? Koşmalı
      56) Güneş kremi mi, korumasız cilt mi? Güneş kremi
      57) Aynı şeyi mi yapmalı, farklı bir şey mi? Farklı bir şey
      58) Eski arkadaşlar mı, yeni arkadaşlar mı? Yeni arkadaşlar
      59) Mideyi tutması için sandviç mi yemeli, yoğurt mu? Süt veya yoğurt
      60) Tatlı patlamış mısır mı, tuzlu mu? Küçük boy patlamış tuzlu mısır
      61) Kuruyemiş mi, cips mi? Cips
      62) Siyah zeytin mi, yeşil mi? Yeşil
      63) Şarap mı, cin tonik mi? Cin tonik
      64) İlk randevu: İçki mi, akşam yemeği mi? İçki
      65) Dokunmalı mı, dokunmamalı mı? Dokunmalı
      66) Prezervatif: Erkenden mi, sonra mı? Erken
      67) Çin yemeği mi, Hint yemeği mi? Hint yemeği
      68) Sarımsaklı ekmek mi, bruschetta mı? Sarımsaklı ekmek
      69) Humus mu, tarama mı? Humus
      70) Salata başlangıç mı olmalı, ana yemek mi? Başlangıç
      71) Makarna mı, pizza mı? Makarna
      72) KFC mi, McDonald's mı? McDonald's
      73) Kırmızı şarap mı, beyaz mı? Kırmızı
      74) Organik mi, değil mi? Organik olmayan
      75) Az yağlı mı, 'light' mı? Az yağlı
      76) 'Son kullanma tarihi' mi, 'tarihinden önce tüketilmeli' mi? Son kullanma tarihi
      77) Dondurulmuş mu, soğutulmuş mu? Dondurulmuş
      78) Erken mi yemeli, geç mi? Erken
      79) Birlikte mi yemeli, ayrı mı? Birlikte
      80) Çiğ mi, pişmiş mi? Pişmiş
      81) Brokoli mi, ıspanak mı? Brokoli
      82) Domates mi, statinler mi? Statinler
      83) Ayçiçek yağı mı, zeytinyağı mı? Zeytinyağı
      84) Şarapla mı pişirmeli, et suyuyla mı? Et suyuyla
      85) Porsiyonları tartmalı mı, tahmin mi etmeli? Tartmalı
      86) Bir dilim cheesecake mi, peynir ve kraker mi? Peynir ve kraker
      87) Satsuma mı, muz mu? Satsuma
      88) Ev işi yapmalı mı, başkasını mı tutmalı? Başkasını tutmalı
      89) 30 derecede mi yıkamalı, 60 derecede mi? 60 derecede (arada bir)
      90) Televizyon mu seyretmeli, bilgisayar oyunu mu oynamalı? Bilgisayar oyunu
      91) Ağız dalaşına mı girmeli, susmalı mı? Susmalı
      92) Yüz yıkamada sabunn ve su mu, temizleyici mi? Temizleyici
      93) Gece mi banyo yapmalı sabah mı? Gece
      94) Yemek günlüğü mü tutmalı, iyi şeyler listesi mi? İyi şeyler listesi
      95) Seks mi yapmalı, uyumalı mı? Seks yapmalı
      96) Uykusuzluk: Yatakta mı kalmalı, kalkmalı mı? Kalkmalı
      97) Geç saate kadar uyumalı mı, kalkmalı mı? Kalkmalı
      98) Geleneksel dondurma mı, çubuk buzlu dondurma mı? Çubuk buzlu dondurma
      99) Bir şey mi almalı, bir şey mi yapmalı? Bir şey yapmalı
    100) Alışverişi internetten mi yapmalı, mağazadan mı? İnternetten
    101) Nakit mi ödemeli, kredi kartıyla mı? Nakit
    102) Kendini mi şımartmalı, başkasını mı? Başkasını
    103) Aynı anda birden fazla iş mi yapmalı, teker teker mi? Teker teker
    104) Camları mı silmeli, arabayı mı temizlemeli? Araba temizlemeli
    105) Elektrikli süpürgesi mi yapmalı, çim mi biçmeli? Çim biçmeli
    106) Egzersizin hepsini bir kerede mi yapmalı, parçalara mı ayırmalı? Parçalara ayırmalı
    107) Düz yolda mı koşmalı, yokuş yukarı mı? Yokuş yukarı
    108) Çıplak ayakla mı koşmalı, spor ayakkabıyla mı? Spor ayakkabıyla
    109) Arnika mı, buz torbası mı? Buz torbası
    110) Spor / enerji içeceği mi, meyve sulu içecek mi? Meyve sulu içecek
    111) Pişman mı olmalı, boş mu vermeli? Boş vermeli
    112) Bebek maması: Ev yapımı mı, hazır mı? Hazır (gerektiğinde)
    113) Bebekleri ağlarken kendi haline mi bırakmalı, rahatlatmalı mı? Kendi haline bırakmalı (kısa süreli olarak)
    114) Bebek yatakta mı yatmalı, bebek karyolasında mı? Karyolada
    115) İçecekler kamışla mı içirilmeli, yudumlanarak mı? Kamışla
    116) Milkshake mi, dondurma mı? Dondurma
    117) Tek bir spor mu, çok sayıda spor mu? Çok sayıda spor
    118) Bilgisayar / televizyon yatak odasında mı olmalı, salonda mı? Salonda
    119) Gençler: Geç vakte kadar uyumalı mı, kalkmalı mı? Uyumalı
    120) Evet mi demeli, hayır mı? 'Evet' arada bir 

    Kararlar böyle. Biliyorum direkt cevabı görünce biraz anlamsız gelen maddeler var. Yazarı, Hilly Janes, her maddeyi yapılan araştırmalara göre tek tek açıklamış. Aklınızda soru işareti kalmasına olanak bırakmıyor yani.
    Biraz uzun oldu farkındayım ama sizin zorlandığınız kararlar neler? :)

    Sevgiyle ve sağlıkla kalın :)
    Devamını Oku
    Herkese Selam,

    Az önce bitirdiğim kitapla ilgili ne yazabilirim bilmiyorum. Bir anda acı bir gerçekle yüzleşirsiniz ya öyle bir hisle kalakaldım sanki. Tamamen sorgulayıcı ve düşündürücü bir durumdayım.

    Daha önce hiç İnci Aral okudunuz mu? İnci Aral ile ilk Şarkını Söylediğin Zaman'ı okuyarak tanışmıştım. Sürükleyici ve bir o kadar özendiriciydi. Kendi Gecesinde ise okuduğum ikinci eseri.
    İkisi arasındaki fark ise gözle görülür derecede.

    "Dinle Kara; sana sahilimi, sahillerimi, hayaletlerimi anlatacağım. Bir Doğu şehrinin soğuk hastanesindeki gece nöbetlerini, dağ eteklerinde pusulardan  getirilen parçalanmış genç bedenleri, narin sevgilim Dilda'yı. Aşklarımı, aşksız kalmalarımı, bütün mahrem, muhteşem ya da sefil, yıkım ve umut dolu anlarımı ve zamanla nasıl kirlenip çürüyerek kötü birine dönüşmüş olduğumu."




    Bu paragraftı beni çeken kitapta. Ne anlatığını bilmeden aldım kütüphaneden. Klasik aşk romanları ötesinde olduğunu daha önceki tecrübemden biliyordum az buçuk. Yine de çerez gibi fazla kafamı yormadan okurum diye düşünmştüm. Ne büyük haksızlık!

    Hayati, Hayali, Hayal Ali..

    Kahramanımız. Kitap, onun günlüğü aslında. Bir barda otururken bir anda yanında eski hayali arkadaşı Kara'yı görmesiyle başlıyor yazmaya içindekileri. Hayatındaki ilk büyük ayrılık diye nitelendirdiği annesinin terkedişini sindiremiyor. Affedemiyor annesini. Bu yüzden de ne birlikte olduğu kadınlarla ne de erkeklerle bir bağ kuramıyor; kendini köksüz hissediyor. Kendini baba boyunduruğunun altında diye yorumluyor. Bu boyunduruğu kesip atmak için olmadık çabalara giriyor. Hep bir kendini bulma çabası onunki aslında. İngiltere'de tanıştığı Reyan, onun tek ilacı. Onun sayesinde buluyor kendini, onun sayesinde aşıyor zihnindeki engelleri. En büyük sevdası Karagöz ve Hacivat, gösteriyor ona dünyanın ne olduğunu.

    Kitap, günümüz ilişkilerini, siyasetini, düzenin saçmalığını, insanların çevirdikleri dolapları öyle güzel anlatmış ki sizinle aynı şeyi düşünen birinin varlığı mutlu olmanızı sağlıyor.
    En başından beri okurken hep bir Hakan Günday havası hissettim. Anlatımı ucundan da olsa Az'ı hatırlattı bana.

    'İnsan unutur. Yas tutanlar için bile olağandır bu. Yeter ki acısıyla beslenmek zorunda kalmasın. Hayat çağırıcıdır, beklenmedik bir mutluluk gönül çeldiğinde öleni geçmişe, belleğin tozlu bölgelerine yollar. '

    'Yazmak, bir aşktan kurtulmak, ortadan kaldırmak, silip atmak için işe yarar bir yöntem olabilir mi? Neden olmasın. Bitmiş aşkların çoğu, nesnesi yok edilerek çözümleniyor, insan acılarının birçoğu yazılarak boşluğa yollanmıyor mu?'

    Altını çizdiğim satırlardan ikisiydi bunlar sadece. Çok bir şey beklemeyerek elime aldığım bir  kitap, epey düşündürdü ve düşündürecek de.

    Siz de benim gibi zaman zaman hayatı sorguluyorsanız ki yapmamız gerekir, mutlaka okuyun derim. Alelade bir biseksüelin günlüğü diye değil sindire sindire okuyun. İnci Aral'ın kurgusundan ziyade çevremizde gördüğümüz, duyduğumuz, yaşadığımız şeyler..

    Sevgiyle ve sağlıkla kalın..
    Devamını Oku
    Herkese Selam,

    15 Temmuz Cuma günü, 25'i bitirip, 26'ya doğru yol alacağım. 30'a 5 kala bir şeyleri değiştirmek istediğime karar verdim. Sene başında aldığım karardan bu yazımda bahsetmiştim fakat bunu bir tık ileri taşıyıp artık bir yaşam tarzı haline getirmek istiyorum. Kendime saygı duyuyorum ve kendim için çabalamam gerektiğine inanıyorum.

    Hal böyle olunca ister istemez neyin yerine ne yiyebilirimi araştırmaya çalışıyorum. Bir de uzun bir süredir takip ettiğim, bu konuda epey uzmanlaşmış kişilerin bilgilerini de sömürdüğümü itiraf etmeliyim.



    Uzun bir süredir izlemeyi planladığım bir belgesel izledim bugün.

    That Sugar Film

    Bu kadarını beklemiyordum açıkcası. Bir kısmını sinir krizi eşliğinde, bir kısmını da neredeyse gözlerim dolu dolu izledim.

    3 yıl önce şekeri hayatından çıkar Damon, bir deney yapmaya karar veriyor. 2 ay boyunca sadece 'diyet' ürünleri başlığı altında satılan yiyecekleri tüketerek Avustralyalı bir insanın ortalama olarak aldığı 40 çay kaşığı şekeri alarak vücudundaki değişimleri gözlemliyor. Gerçekten vücudunda olanları sizde gözlemleyebiliyorsunuz. Başta parlak olan cildi deney sonunda solgun görünüyor ve şekerin yaptıklarını duyunca 'Ben bunu vücuduma nasıl yapıyorum?' düşüncesinde kaybolabiliyorsunuz. Ki işin kötü yanı bu ürünler 'diyet' ürünleri yani normal yediğimiz çikolata vs. değil.
    Filmden çıkarılması gereken çok fazla mesaj var. 'Sorun kalori hesabında değil, kalori kaynağında' sözü beni etkileyen bir mesaj oldu açıkcası.

    Link vermek istemiyorum ama Google'a adını yazdığınızda karşınıza birçok site çıkacak, onlardan birinde rahatlıkla izleyebilirsiniz. Ama mutlaka izleyin. Yaklaşık 2 saat. Kendiniz için geçirebileceğiniz en güzel 2 saat bence. Ben yediklerimden memnumun deseniz bile izlemeli, herkese izletmelisiniz.

    Ecem , Beril Oymak ve Ceren Yavuz takip etmekle kalmayıp, tüm paylaştıklarını sömürdüğüm kişiler. Tüm sosyal medya kanallarından faydalı ve oldukça motive edici şeyler paylaşıyorlar. Bakmanızı tavsiye ederim.

    Sevgiyle ve Sağlıkla kalın :)
    Devamını Oku
    Herkese Merhaba,

    2012 Haziran ayıydı. Atatürk Kitaplığı'nda dolaşırken Cerrah ile karşılaştım. Tess Gerritsen ile o zaman tanışmıştım. Hatta ilk cinayet romanımdı. O zamana kadar en sevdiğim tür biyografi derken, gerilim türünü de bir o kadar sevdiğimi farkettim. O gün bugündür hemen hemen tüm Tess kitaplarını okudum. Onunla kalmayıp uyarlanan dizinin de en büyük fanı oldum.


    Haziran ayı içinde iki kütüphane, bir sahaf gezdim ve sonuç bu! Sona Kalan Tess'in okumadığım kitaplarından biriydi. Beğendim mi? Bayıldım. Ofiste, toplantı aralarında bile okudum kısacası.

    Aslında klasik Rizzoli & Isles hikayelerindendi fakat diziden mi bilmem epey başarılı buldum.

    Ne anlatıyor peki?

    Claire, Will ve Teddy.. Aynı yaşlarda üç çocuk. Tek ortak bağları yaşadıkları trajedi. Aileleri 2 sene önce farklı şehirlerde hatta farklı ülkelerde infaz edilir ve bir şekilde üçü sağ kalır. Koruyucu ailelerinde yaşamaya başlayan çocukların 2 yıl sonra koruyucu aileleri de katledilince dosya Rizzoli'ye gelir. Çocuklar farklı şekillerde Evensong isimli bir okula götürülür. Bu okul diğer okullara göre biraz farklıdır. Ailelerindeki cinayetlerden bir şekilde hayatta kalmış öğretmenlerden ve öğrencilerden oluşur. Onlar orada güvendedir ya da öyle düşünülür. Rizzoli olayı soruşturmada derinlere indikçe karmaşanın içinde bulur kendini. CIA ajanları da işin içindedir ve Rizzoli ile ortak olacaklarını söylerler fakat Rizzoli'nin içine sinmez bu durum. Evensong'ta bir çatışma ve yaşayan bir baba ile sonunu tasarlamak mümkün olmadı açıkcası.

    Bu tarz kitaplarda sürprizi bozulmasın diye detaya girmek istemiyorum çünkü sonunu öğrenmenin büyüyü bozduğunu düşünüyorum.

    Siz neler okudunuz? Tavsiyelerinizi merakla bekliyorum :)
    Okumak, bir ilaçtır.
    Sevgi ve Sağlıkla kalın :)
    Devamını Oku
    Herkese Selam,

    Hiç 'Bunu yapmazsam, gözlerim açık gider' tabirini kullandınız mı? Ben çok kullandım ve hala kullanmaya devam ediyorum.



    Çocukluğumdan bu yana ailemin benden duymaktan sıkıldığı tek söz 'Yapacağım.' Sanırım bir de 'Alacağım!' Neyse
    Hayatın tadının deneyimlemekte olduğunu düşünen bir insanım ve ne kadar çok şeyi deneyimlersem hayattan o kadar zevk alabileceğime inanırım. 'En güzel yerleri görmeli, en güzel duyguları hissetmeli, en lezzetli yemekleri yemeli, en hoş kokuları koklamalı, en güzel şarkıları dinlemeli, ....' gibi uzun bir mottom var hatta. Ancak bu şekilde hayatımı dolu dolu yaşayıp, beklenen son geldiğinde huzurlu olabilirim.

    Bu düşünceden dolayı yaklaşık 4 sene önce bir defter edindim. Gideceğim yerleri, tadacağım yiyecekleri, izleyeceğim dizi, film vs. , dinleyeceğim şarkıları, içeceğim kahveyi bile yazdığım bir defter. Bir bakıma yol haritası oluşturuyor bana. Bir nevi 'Ölmeden Yapılacaklar Listem' 
    Gerçekleştirmek istediğim en büyük hayallerimden ( kendi işimi kurmak, dünya turuna çıkmak gibi..) tutunda düzenli yapacaklarıma (her yıl fidan dikmek gibi.. ) kadar..

    Diyetisyen Elvan Odabaşı Kanar, geçen günlerde bir kitap çıkardı Hayallerin Defteri Hayalleri gerçekleştirmenin en güzel yolunun hayalleri yazmak olduğunu anlatmış. Yıllarca kendi tuttuğu hayal defterinden bahsetmiş.

    Sanırım böyle bir defter tutmanın en güzel yanı; gerçekleştirilen her maddenin üzerinin çizilmesi ve başardığınız hissi.

    Evet, zamanımız ne zaman bitecek bilmiyoruz ama hayatımızı belli kalıplara sığdırıp, zamanı geçirmektense zevk alarak yaşamak elimizde.

    Sizin hayalleriniz neler?
    Hayatınızı dolu dolu yaşamak için neler yapıyorsunuz?
    Sevgiyle ve Sağlıkla kalın..
    Devamını Oku
    Herkese Merhaba,

    Haziran geldi. Haziranla beraber bence yaz da geldi artık. Yazın ortasında doğduğum için mi bilmiyorum ama yazı bir ayrı seviyorum sanki. Daha huzurlu geliyor bana ama kış da huzur veriyor. Neyse, bilinmeze doğru yol almadan dönüş yapayım :)
    Bu 'Ne buldum' yazısı diğerlerinden biraz farklı olacak söylemedi demeyin.



    Mayıs ayında 'Çok abartılan' Karaköy'ü turladım. İstanbul'a geldiğimden beri benim için Karaköy aslında Galata Köprüsü'nden ve Tünel'den ibaretti. Bir de Mabel Çikolata'dan! Öyle de kalmasını tercih ederdim. Bir anda popüler olan ve sırf popüler diye gidilen yerleri ya da yapılan şeyleri pek sevemiyorum. Yapmacık ve biraz da pazarlama oyunu gibi geliyor. Karaköy'deki tüm kafeleri gezdim ve evet hiç birinde oturmadım. Çünkü içiçe masaları ve tamamen 'Instagram karelerine' hitap eden dizaynlarını samimi bulmadım. En azından bana hitap etmedi. Belki mükemmel kahveleri vardır ki bir çoğu hakkında bunu duydum fakat karşımdakinden çok yan masayı dinlemek zorunda olma fikri bana cazip gelmiyor. Dizaynlarını popülariteye uygun bulsam da beğendiklerimde vardı haksızlık edemem. Ama tamamen abartıldığını düşünüp, gerisin geri Cihangir'e dönmeyi tercih ettim. Bir daha gidersem de sırf Dondurmino için gideceğime eminim. Gitmediyseniz mutlaka uğrayın ve İtalyan dondurmasını, İtalya'ya gitmeden tadın.

    inMuseum bu ay keşfettiğim bir uygulama. Sanırım şu an için sadece iOS işletim sisteminde var. Diğer sistemler için yapılmışsa da ben bulamadım. Türkiye'deki müzeler için sesli bir rehber. Yeni yazılan bir uygulama ki şu an sadece Topkapı Sarayı, Ayasofya gibi İstanbul müzeleri yer alıyor. Ama oldukça başarılı. En azından fikir süper ve uygulama geliştirilebilir. Bir bakmanızı tavsiye ederim.

    Bu ayki bir diğer keşfim ise bir Instagram hesabı. Rachel Ryle. İlkokuldayken bir ara resim kursuna gidiyordum ve başarılı da oluyordum sanki. Dönem dönem bir şeyler karaladığımda oluyor fakat bu çizimler bambaşka. Rachel sadece çizmekle kalmamış, üstüne bir de animasyon yapmış. Hesaptaki tüm resimleri beğenmemek için kendimi zor tuttum desem yalan olmaz.

    Bu ay en çok Spotify'da Relax & Unwind Playlisti'ni dinledim. Oldukça huzurlu hissettiren ve konsantrasyonunuzu dağıtmayacak şarkılar istiyorsanız tavsiye ederim. Mesela şu anda da onu dinliyorum ve en sevdiğim şarkı Passenger / Let Her Go çalıyor. Sanırım aklım hep gitmekte olduğu için seviyorum bu şarkıyı. :)

    Siz neler yapıyorsunuz? Bu ay yeni neler keşfettiniz ya da keşfettiklerinizi farkedebildiniz mi?
    Sevgiyle ve Sağlıkla kalın :)

    Devamını Oku
    Herkese Selam,

    Instagram üzerinden takip edenlerle azda olsa bir şeyler paylaştım ama bir süredir kayıplardaydım. Blog üzerinde pek etkisi hissedilmese de..



    Nisan ayının ortalarında bir sağlık sorunu geçirdim ve kendimi eve kapattım. Bu kapatma depresyon kapatması değil, tedavi amaçlıydı. Çünkü dışarı çıkarsam güneş ışınlarına maruz kalacaktım ve bu da tedavi sürecini geciktirecekti. Evden çıkmamak bir bakıma işime gelmişken bir bakıma oldukça zorladı. Yürüttüğüm iki proje varken evde olup çalışmaya çalışmak pek kolay olmadı. Kendi kendini motive etmeyi becerebilen bir insanken elimi eteğimi her şeyden çektim ve sanki kendimi nasıl motive edeceğimi unuttum. Her gece yatarken yeni kararlar alıp, sabah hiçbirini uygulayamadım. Uygulama isteğini içimde bulamadım. Kendimle savaştım. Bu durum kulağa aslında bir bakıma depresyon belirtisi gibi geliyor ama bence değil. Çünkü depresyon bir bakıma mutsuzluk hali ama ben mutsuz değildim. Sadece yorgun. Evet, yorgundum. Tüm koşuşturmalarımdan, çevremdeki insanlardan, yaşadığım bazı belirsizliklerden, vs,.
    Bu yaşıma kadar hep, önümü yani bir sonraki adımımı net bir şekilde görmek istedim ve başardım. Göremediğim, belirsizlikler yaşadığım zamanlar odaklanamama gibi bir sorun yaşadım. Bunu önlemek için yeri geldi adımlarımı belirleyip yola çıktım, yeri geldi zorladım. Yaşadığım belli belirsizlikler vardı ve demek ki bir şeyleri yanlış yapıyordum. Bu mecburi dinlenmeyi, belirsizliklerimi ortadan kaldırmak için kullandım biraz da. İyi oldu mu oldu.
    Sağlık sorunumla boğuşurken bir yandan da ruhen kendimi toparladım. Ama bazen ne yaparsak yapalım olumsuzluklar peşimizi bırakmaz. Öyle bir duruma düştüm bende.
    Telefonum bozuldu. Sadece bozulmakla da kalmadı ekranı kırıldı. Öyle bir sorun çıkardı ki mecburi bir şekilde bir hafta,, on gün kapalı kaldı. Dedim 'bu da güzel hep istiyordum bu sessizliği..' Fakat bu da yetmedi. Üzerine bir de bilgisayarımın soğutma fanı bozuldu. Normalde bunu da hoşgörüyle karşılayacak bir kulp bulabilirdim ama bu kadarı çok fazlaydı. Çünkü daha önceki yazılarımda da bahsettiğim gibi internet olmadan pek yapamıyorum. Kendimi inanılmaz çaresiz hissettim. Hayat damarlarım kopmuş gibiydi. Çok sevmeme rağmen kitap okumak bile gelmedi içimden ki elimde okunacak kitap da kalmamıştı. Şu an yazarken bile nasıl geçirebildiğime şaşıyorum bu zamanı. Sonra bir yazı okudum. Olumsuzlukları çağırmakla ilgili. Benim için bir hatırlatma oldu bu yazı. Aslında bildiğim ve hayatımda uygulayabildiğim bir durumken bir anda 'ne oldum' durumuna düştüm.
    Olumlu düşünmeyi hayatımın her alanında uygulamaya çalışırken bazen istemsiz de olsa olumsuzlukları çağırabiliyorum bu yaşadıklarımda da olduğu gibi. Bir bakıma bu kadar olumsuzluğu ben çağırdım. Kuzu kuzu da sonuçlarını çektim. Kulağa şaka gibi gelebilir ama beyin gücüne inanırım. Neyi çağırırsak ya da düşünürsek gerçekleşebileceğini unutmamamız gerekir. Epey derin bir konu aslında bu. İsterseniz bir sonraki yazımda derinlemesine yazabilirim.
    Bu yaşadıklarımı Merkür gerilmesine ve dolunay etkisine (yanlış anlamadıysam) bağlayanlar da oldu. Pek inanmasam da..

    Olumlu düşünelim olumlu olsun..
    Her şey gönlümüzce olsun :)
    Sevgiyle ve sağlıkla kalın..

    Devamını Oku
    Herkese Merhaba,

    Kitaplarla aranız nasıl? Okumayı öğrendiğim günden bu yana sıkılmadan devam ettirebildiğim tek alışkanlığım; kitap okumak. 'Sıkılmadan' diyorum çünkü ilgisini çabuk kaybeden biriyim.
    Her bitirdiğim kitaptan sonra içimi tarifsiz bir huzur ve bir miktar burukluk kaplar. Uzun uzadıya düşünürüm sonrasında. 'Kim haklıydı?', 'Ben olsam ne yapardım?' gibi sorular aklımda koşuşturur.



    İşte dün gece bitirdiğim Nobel ödüllü yazarımız Orhan Pamuk'un son kitabı Kırmızı Saçlı Kadın bu soruları daha okurken sordurttu bana. Kitabı okurken bir yandan da kahramanlarıyla çatışırken buldum kendimi.

    Kitap özetlemeyi hiç beceremeyen biri olarak bir özet çıkarmaya çalışacağım ama hatam olursa ya da fazla ipucu verirsem şimdiden kusuruma bakmayın :)

    Başkahramanımız Cem Çelik, çocukluğunu babasız geçirir ve için için öfkelidir de babasına. Lise yıllarında eniştesinin yardımıyla Öngören'de Mahmut Usta isimli bir kuyucuya çıraklık etmeye gider. Mahmut Usta'yı zaman zaman babasının yerine koyar. Öngören'de kırmızı saçlı bir kadına aşık olur ve tek gecelik bir ilişki yaşarlar. Bu olayın ertesi günü kuyudayken Mahmut Usta'nın üzerine kovayı düşürmesiyle, Öngören'den kaçarcasına uzaklaşır. Aradan yıllar geçer ve hep 'Mahmut Usta'yı öldürüp, öldürmediğini' düşünür. Kendini bildi bileli hep araştırdığı ve aklını kurcalayan iki efsanenin aslında hayatını ele geçirdiğini görür.

    Sonunu anlatmayacağım ki kitabın sürprizi bozulmasın ama kesinlikle planlamadığım bir sondu. Kitap, inanılmaz akıcı bir dile sahip. Yormayan bir anlatımı var ama biraz aceleyle yazılmış havasını sezmeden geçemiyorsunuz. Sanki şu an kitabı bitiremezsem bir daha okuyamazmışım gibi hava veriyor tamamen. Bu arada okuyup bitirdiğim ilk Orhan Pamuk kitabı kendisi. O yüzden bir kıyas yapma durumum söz konusu değil. Kitapla ilgili sevdiğim bir diğer konu ise birçok eserden de bahsedilmiş olması. Oidipus ile Rüstem ve Sührab efsanelerinin tüm detaylarının paylaşılması oldukça etkileyiciydi. Kurgusu zaten oldukça mükemmeldi.

    Tesadüf diye bir şeyin olmadığını, olan olayların bir anlamı olduğunu tekrar hatırlattı bana. Bir yandan da aslında duyduğumuz, okuduğumuz şeylere pekte takılmamamız gerektiği gibi bir gerçekte vardı kitapta.
    Kitaplarda sevdiğim cümlelerin altını çizme gibi insanları sinir eden bir huyum var. Bu kitapta da boş durmadım. Onlardan bazıları,

    'Göğe çıkıp yıldızların ışıltısına ulaşmak yerine, şimdi üzerinde uyuduğumuz toprağın içine girmeyi hayal etmemiz doğru muydu?'

    'İnsanın sevdiği, kıymetli bir şeyini kuyuda bırakıp sonra da unutması acaba neyin işaretiydi?'

    'Babasız büyürsen âlemin bir merkezi ve sınırı olduğunu anlamaz, her şeyi yapabileceğini sanırsın... Ama bir süre sonra ne yapacağını bilmez, dünyada bir mana, bir merkez bulmaya çalışır, sana hayır diyecek birini aramaya başlarsın.' 

    Özetimle ilgili bir eleştiriniz varsa ya bu yazımda yapın ya da bir sonrakilere de katlanmaya devam edin :)
    Şaka bir yana yapıcı her türlü eleştiriye açığım ve dikkate alacağıma emin olabilirsiniz. 

    Sevgiyle ve Sağlıkla kalın :)

    Devamını Oku
    Herkese Merhaba,

    Nisan ayı benim için 'nötr' bir aydı. Ne 'çok güzel geçti.' diyebilirim ne de 'çok kötü bir aydı' diyebilirim. Tabi ki kötü olmasından iyidir nötr olması. Bu ay iki kitap okudum, hiç film izlemedim ve ancak bir mekan gezebildim. Sanırım en verimsiz ayım bu aydı.

    Okuduğum kitapların ilki Peter Fisk'in İş Dehası kitabıydı. Eğer bir iş kurmayı ya da iş yerinizde daha verimli olmayı hatta beyninizin sol ve sağ bölümlerini birleştirmeyi istiyorsanız tavsiye ederim. Peter Fisk , kitabın önsözünde; iş hayatı üzerine yazılmış bir çok eseri birleştirerek, anlaşılır hale getirmeyi hedefleyerek yazdığını belirtmiştir. Bir çok büyük şirketin kurulum hikayelerinin yer aldığı kitap aslında tam bir başucu kitabı. Her daim kitaplığınızda bulunması gereken, ara ara tekrar tekrar bakılması gereken bir kitap.



    Bir diğer kitap ise geçen ay filminden bahsettiğim İlhami Algör'ün yazdığı Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku kitabı. Bir gecede bitirdiğim kitap, filminden tamamen ayrıydı ve betimlemeleriyle inanılmaz keyif verdi. Uzun betimlemeler genelde beni bunaltır. Kitaplarda daha çok aksiyonu severim bu yüzden cinayet romanlarının yeri ayrıdır. Fakat İlhami Algör o kadar eğlenceli betimlemeler yapmış ki okurken dudağınızda tebessüm bırakmaması mümkün değil.

    Evet, bu ay hiç film izlememiş olabilirim ama yaklaşık bir senedir birinci sezonunda olduğum House of Cards dizisini bitirebildim. Beyaz Saray'da Frank Underwood (Kevin Spacey) isimli bir vekilin başkanlık koltuğu için verdiği mücadeleyi konu alıyor. Eşi Claire Underwood (Robin Wright) ile sırt sırta verdikleri mücadelelerinde o kadar zekice planlar yapıyorlar ki hayran kalmamak mümkün değil. Dizi hakkında ipucu vermemek adına detaya girmek istemiyorum ama Underwood çiftinin evlilikleri (tamamen birbirlerine olan desteklerini kastediyorum :) ) imrendirerecek türden bence.

    Yazın yaklaşmasıyla beraber sevdiğim besinlerden biri olan dondurma sezonunu da açtım. Mua Gelatieri d'Italia ise evimin yakınlarında olan bir Italyan dondurmacısı. Dondurma seven biri olarak ne büyük lütuf olduğunu anlatamam. Dondurmaları mevsimlik meyvelerden elde edildiği için denemediğiniz lezzetleri de deneme imkanı sunuyor ve şeker oranlarının düşük olması da en güzel yanlarından biri sanırım. Aynı zamanda size verdikleri karttaki damgaları biriktirmeniz halinde bir dondurmanız da ikramları oluyor. Yolunuz Yeniköy tarafına düşerse denemenizi tavsiye ederim.

    Bu ay bolca dinlediğim tek şarkı ise tahmin edebileceğiniz üzere oldukça popüler olan Bağdat - Ayla Çelik

    Epey kısa 'Ne Buldum' yazısı oldu sanırım :)
    Sizin nisan ayınız nasıl geçti? Neler yaptınız, neler okudunuz veya dinlediniz?
    Yorumlarını bekliyorum.
    Güzel bir mayıs ayı dilerim sizlere :)

    Sevgiyle ve Sağlıkla kalın :)
    Devamını Oku
    Herkese Merhaba..

    Son zamanlarda kendime sıkça aynı soruyu soruyorum: 'Mutlu muyum?' Cevabı hemen vermiyorum, veremiyorum. Kendimi kandırmaktan hep korktum ve cevabı hemen verirsem biliyorum ki kendimi kandırabilirim. Bu yüzden sorduktan sonra düşünüyorum. Mutluysam neden mutluyum, mutlu değilsem (kesinlikle mutsuzluk değil) neden mutlu değilim? Sebeplerimi sıralıyorum. Bazen bahanelerimi. Saçma gelebilir ama çoğunlukla cevabım 'mutluyum' oluyor. Gerçekten mutluyum!



    Mutluluk; sürekli bir kavram değil. Tamamen 'şu an' la ilgili. Şu an mutluysam, mutluyumdur. Bundan 4 dakika sonra ne olacağını bilemem. 10 dakika sonra ölebilirim de. Şu an bulunduğum ortamdan, çevremdeki insanlardan, yaptıklarımdan, söylediklerimden, güldüklerimden, hatta ağladıklarımdan, soluduğum havadan bile memnunum. Bu yüzden mutlu olmamam için hiçbir sebebim yok. 

    Bu Pollyannacılık değil, kesinlikle. Bu bir bakış açısı. Şöyle ki; insanlar yalnız ve mutsuz. Dünya mutsuz. Acımasız bir düzen içerisindeyiz. Ne zaman duracağını bilmediğimiz bir hız trenindeyiz ve son hızla gidiyoruz. Hiçbir şeyin tadını alamadan ve hiçbir şeyi farkedemeden. Her gün duyduğunuz, okuduğunuz ve düşündüğünüz acımasız milyonlarca olayı tekrarlamayacağım ama olmadıklarını da gizlemeyeceğim. Varlar ve her gün yeni bir acımasızlık olmaya devam edecek. Ya acımasızlıkları düşünüp dünyayı kendimize dar edeceğiz ya da var olanı kabullenip, ona göre hayatı severek yaşayacağız. 

    Nereye kadar mutsuz olmayı sürdüreceğiz? Ya da ne zamana kadar 'mutlu bir hayat' dileyip, ona ulaşmak için daha çok ama daha çok çalışıp duracağız? Sonu yok. İsteklerimizin, beklediklerimizin sonu olmadığı gibi. 'Mutlu bir hayat' bize gelmeyecek. Zaten biz de olan bir şey bize gelemez. Annemizin karnından çıkıp, dünyaya gözlerimizi ilk açtığımız andan beri bizimle. Biz de bunca zaman içinde belki de milyon kez 'çocukken daha mutluyduk' cümlesini kurduk, değil mi? Çünkü biliyorduk bizimle olduğunu. Çünkü tat alıyorduk her şeyden. Saçma sapan bir sinek ilacı arabasının arkasından koşmaktan bile zevk alıyorduk (Herkes bir kere yapmıştır bence) ve inanılmaz mutlu oluyorduk. Aksini söyleyebilir miyiz? Sonra ne oldu büyüdük. Ama o hala yanı başımızda. Sadece acımasızlığı keşfettik, dünyayı keşfettik demeyeceğim çünkü gerçekten keşfedebilseydik neye sahip olduğumuzu bilirdik. Dünyanın üzerinde birbirimize yaptığımız acımasızlığı keşfettik. Kaptırdık kendimizi. Düzenin bir parçası olduk. 

    Her zaman kendime söylediğim şey, 'iyi ki yaşıyorum' dur. (Tabi ki ara ara neden bu dünyadayız gibisinden sorularda sormuyor değilim)

    Sanırım son bir haftadır metroya her binişimde, bu sorgulamayı yapıyorum. İnsanların yüzlerine bakınca ne kadar mutsuz olduklarını anlamak istemiyorum. Biriyle göz göze gelince sanki küfretmişim gibi bakılsın istemiyorum. Mutlu, güler yüzlü insanlar görmek istiyorum. Güzel bir bakış ve içten gelen bir gülümseme değiştirecek dünyayı.

    Bu yazdıklarımın tek bir sebebi var; sorgulayın! Aynı soruyu siz de sorun kendinize. Oturun, yazın bir kağıda. Hayatınızda nelerden mutlusunuz, neler mutlu olmanızı engelliyor? Kötü düşünmenize, olumsuz hissetmenize sebep olan ne varsa uzaklaşmaya çalışın. Kendimi kötü hissetmemi sağlayan, negatiflik yüklü hiçbir insanla görüşmüyorum artık. Siz de yapın. Negatiflikten kurtaramadığınız kişilerden uzak durun. İster istemez etkileniyorsunuz ve bir bakıyorsunuz uçurumun kenarında gibisiniz. 

    Sevgiyle ve Sağlıkla Kalın :)
    Devamını Oku
    Herkese Merhaba,

    Gününüz nasıl geçiyor? Kafanızda planladıklarınız hala bitmedi değil mi? Sanırım bitecek gibi de görünmüyor. Boğulduğunuzu hissediyor musunuz siz de benim gibi? Liste liste üstüne geliyor ama nedense listedekiler bir türlü bitmiyor. İşte de olsam evde de olsam o liste hiç mi hiç azalmıyor. Liste yapmayı çok seviyorum ama bitirmeyi beceremiyorum. Neden bitiremediğim üzerine de biraz düşündüm.

    Zaman yönetiminin en başında her zaman 'Yapılacaklarla ilgili bir plan oluşturmak' yer alır. Bu adımı yapabilmek aslında işin en kolay kısmıymış. Listeden kastım uzun uzun kağıda yazılan listeler değil illa ki kafamızda planladıklarımız; 'önce şunu yapsam, sonra bunu' durumu. Liste yapılabilir ama asıl sorun şu ki listedekilerin kaçını yapabiliyoruz ya da kaçını gerçekten yapmak istiyoruz. Benim sorunum burada başlıyor sanırım. Yapmak istemediğim şeyleri hep erteliyorum bir nevi kaçıyorum aslında. Normalde yapmak istemediğimizi erteleyip, istediğimiz şeyi yaparız değil mi? İşte bende durum öyle işlemiyor. Listedekileri sırayla yapamayınca hiçbirini yapamıyorum. Yani 'buna sonra dönerim' diyemiyorum. Böyle olunca da tabi ki listeyi bitirmek bir yana hiç başlayamıyorum.
    Çoğunlukla sevmediğimiz şeyler hep zorunluluk dahilinde yapmamız gerekenlerdir. Sınav zamanı ders çalışmak zorunda olmak, sırf patron istedi diye hiç sevmediğimiz bir kişinin işini yapmak, gibi gibi...



    Bu yazımda Ralph S. Marston'un sevmediğimiz işleri ilk önce yapmamızın günü ve zamanı daha iyi geçirmemizi sağladığını söylediğinden bahsetmiştim. Bundan da yola çıkarak kendimi de düşünerek bir sonuca vardım. Madem sevmediğim işi listenin başına koymam gerekiyor (Ralph öyle söylüyor ve önce ondan kurtulmam gerekiyor) ve madem ki onu atlayınca diğer hiçbir işi yapmıyor, odaklanamıyorum; o zaman o işi sevecek bir yol bulmalıyım. Evet, ciddiyim. Şöyle ki, günlük güneşlik bir cumartesi günü kafamızda bir sürü plan var, sevmediğimiz ama yapmak zorunda olduğunuz birçok iş de var. Ütü gibi mesela. Bu durumda ne yapmalıyız? Ben direkt ertelerim :) şaka bir yana ertelemek kaçmayla eş değer aslında. Kaçmakta her zaman geçici çözüm. Böyle bir durumda yapılacak en güzel şey o sevmediğimiz işi nasıl sevebileceğimizi düşünmek. Aslında cumartesi gününü alışveriş yaparak geçirmek istiyorduk değil mi? Şöyle düşünelim o vakit, ütüyü bitirince ödülümüz; alışverişe çıkıp fazladan bir gömlek daha almak olsun kendimize.
    Ya da o sevmediğimiz kişinin işini yapmak zorunda olduğumuzda o işi yaparak kendimize bir değer daha katmış olduğumuzu veya sonunda kendimize alacağımız çikolatayı düşünelim.
    Velhasıl demeye çalıştığım kendimizi kandıralım. Beynimize ufak oyunlar oynayalım. Ertelemek hem iş yükümüzü hafifletmez hem de bir süre sonra güvensiz bir insana dönüştürür. Hiçbir şeye yetişememek de cabası.

    Yaptığımız bir diğer hata ise bir işi yaparken, onu yarıda bırakıp başka bir işe başlamak ya da ilgimizi başka bir şeye yönlendirmek. Dürüst olalım; yoğun bir şekilde çalışırken gözümüz bir anda telefonumuza kaymıyor mu? Kim Instagram'da ne paylaşmış, Whatsapp'ta ne dedikodu dönmüş, dediğimiz olmuyor mu? veya kesin bir şeyler gelmiştir deyip, kilidi açtığımız.. Benim çok oluyor nedense. Hatta bu yazıyı yazarken bile şu ana kadar 5 kez telefonu elime aldım ki dikkatimi dağıtacağını bile bile. Bu durumda ise yapacağımız, ya telefonu kendimizden uzak bir yere koyacağız ya ters çevireceğiz ya da o an aklımıza geleni bir kağıda not edip iş bittikten sonra ilgimizi başka yöne kaydıracağız.
    Böylece iş hem verimli hem de biz anlamadan bitmiş olacak. Erken bitmesi demek de bize daha çok vakit kalacak demeye eş değer..

    O zaman sıralamamız şu şekilde; liste yapmaya devam ediyoruz ve en başa sevmediğimiz işleri koyuyoruz. Onları sevemeye çalışıp, kendimize ufak oyunlar oynuyor ve dikkatimizi dağıtacak 'cihaz'ları kendimizden uzak tutuyoruz.

    Başarımız ise; bize kalan zaman ve verimli bitmiş işler (ödülleri de unutmamak gerek)
    Denemeye değer gibi gelmiyor mu kulağa da? Yarın pazartesiyken neden bir hafta boyunca kendime deneme şansı vermiyorum? Bu günden yarını planlasam, hatta haftayı planlasam ve ona göre çalışmaya başlasam. Neden olmasın ki?! Sadece bir hafta gelin hep beraber deneyelim ve sonuçları birbirimizle paylaşalım. Bakalım ödüllerimiz neler olacak :)

    Sevgiyle ve Sağlıkla kalın :)
    Devamını Oku
    Herkese Merhaba

    Mart ayı hem ülkece yaşadıklarımız hem de 3 yıldır hiç hasta olmamama rağmen yataktan çıkamayacak kadar hasta olmam sebebiyle oldukça kötü bir aydı. Acılarımız hala çok taze ve hala inanılmaz tedirginiz ama 'iyiyi' ummaktan, 'güzeli' dilemekten vazgeçmeyelim. Umudumuzu kaybetmeyelim. Biraz klişe gelebilir fakat sevginin ve iyiliğin yenemeyeceği kötülük yok. Evet, yaşanan olaylarda kime sevgi duyabilir ya da neye iyilikle bakabiliriz, değil mi? Hayır, değil. Onca acı varken başkalarını yargılayan insanları görmek daha acıydı ya da bir acının yanında 'hangimizin acısı daha büyük' diye bir yarış içerisine girmek. Anne karnından çıkarken hepimiz aynıydık, eşittik. Büyüdüğümüz çevreler bizi farklılaştırdı. Ancak bu farklarımıza saygı duyarsak bir arada yaşabilir, daha iyi bir ülke olabiliriz.



    Kendimi keyifsiz hatta depresif hissettiğim zamanlar; çevremdekileri ve özellikle de kendimi daha da olumsuzluğa sürüklememek için film ya da dizi izliyorum. Mart ayında da bolca bunu yaptım.
    Çoğu aslında 'En sevdiklerim' kategorisindendi ve bununla ilgili ayrıca bir yazı yazmayı planladığım için şu an bahsetmeyeceğim. Ama izlediğim 3 yeni filmden seve seve bahsedebilirim :)

    İlk ikisi oldukça eğlenceli ve aynı zamanda bolca iştah kabartan filmlerdi. Julie & Julia ve Aşk Tarifi
    Julie & Julia'da hayatında değişiklik yapmak isteyen iki kadının başarılarını ve başarısızlıklarını anlatılıyor. İçerisinde bolca yemek yapılıyor hatta bir ipucu; mayonezin tarifi bile veriliyor. Hem biraz ilhama hem de biraz moral bulmaya ihtiyacınız varsa kesinlikle tavsiye ederim. Meryl Streep ve Amy Adams oyunculuklarının hakkını çok güzel bir şekilde vermişler. Film aldığı 24 ödülü sonuna kadar haketmiş.

    Aşk Tarifi'nde ise Hintli bir ailenin Fransa'nın bir kasabasında restoran açması anlatılıyor. Kimi yerinde hüzünlendiren kimi yerinde ise epey güldüren bir film. Richard C. Morais'in aynı isimli kitabından uyarlanan filmde Helen Mirren ve Om Puri, herkesin duygularına tercüman olacak şekilde oynamış olduklarını söylemeden geçemeyeceğim. Ama bana göre filmin asıl kahramanı Manish Dayal. Karnınız tokken izlemenizi tavsiye ederim.



    Mart ayında izlediğim bir diğer film ise bir Türk yapımı; İlhami Algör'ün aynı isimli eserinden uyarlanan Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku. Bir adamın aşkını konu alan film hakkında pek fazla yorum yapamasam da sanırım aşk en güzel böyle anlatılabilirdi. Duyguların çatışmalarını aleni bir şekilde görmek içinizde bir 'çıt sesi' duymanıza sebep olabilir. Erdal Beşikçioğlu pek sevdiğim bir oyuncu değildi ama film biraz da olsa fikrimi değiştirmemi sağladı. Sırf kafanızda bir şeyleri yeniden anlamlandırabilmek için dahi olsa izlemenizi tavsiye ederim. İzlerseniz düşüncelerinizi seve seve dinleyebilirim.

    Mart ayında aslında 4 kitap okudum ama size sadece ikisinden bahsedeceğim şimdilik. Çünkü diğer ikisini tam olarak bitiremedim.
    Şubat yazımda bahsettiğim gibi mart ayının ilk kitabı Tess Gerritsen'in Mefisto Kulübü 'nü okudum. Okurken inanılmaz gerildim. Tam bir Rizzoli & Isles kitaplarındandı. Oldukça başarılı buldum. Gerilim sevenlerdenseniz mutlaka okuyun derim. Konu olarak bir çocuğun annesinin anlattıklarından etkilenerek kendini şeytanın bir parçası olduğunu düşünmesiyle işlediği cinayetleri anlatıyor.

    O Geri Döndü okuduğum diğer bir kitap. Timur Vermes'in yazdığı kitapta Adolf Hitler'in 66 yıl sonra kendini bir anda günümüzde bulması anlatılıyor. Zaman zaman biraz sıkıcı bulsam da oldukça farkındalık yaratan bir kitaptı. Televizyonun biz insanlara yaptığından tutun da toplumlardaki çeşitli olaylara değiniliyordu. Biraz tarihi bilgi içeren bir kitap olduğundan dolayı tarihi kitapları sevenlerin okumasını tavsiye ederim. Ama eğlenceli olduğunu da söylemeden geçemeyeceğim.

    Mart ayında en çok iki şarkıyı dinledim. Tarz olarak pek sevmesem de dilimden düşürmediğim, bayıla bayıla eşlik ettiğim Muhtemel Aşk şarkısıyla yeni tanıştım aslında. Bir diğeri ise yıllardır bildiğim ara ara severek dinlediğim bir şarkı olan Que Sera Sera idi.

    Yine oldukça uzun bir 'Ne Buldum' yazısı oldu farkındayım. Konuşmayı ne kadar seviyorsam yazmayı da o kadar seviyorum ve ne kadar kısa tutmaya çalışsam da ancak bu kadar başarılı olabiliyorum. Sıkılmadan okuyanlara teşekkürü borç bilip, kahve ikram ediyorum :)

    Siz neler yaptınız mart ayında? Neler dinlediniz mesela ya da severek izlediğiniz, tavsiye edebileceğiniz hangi filmler var?
    Tavsiyelerinizi merakla bekliyorum.

    Bir de artık bir Facebook sayfam var. Gün içerisinde çeşitli paylaşımlarla daha iyi yaşam önerileri, okuduğum, etkilendiğim metinler ve çeşitli görseller paylaştığım, paylaşacağım bir sayfa. Okumaktan keyif alıyorsanız sizi de beklerim :)

    Nisan ayı daha güzel bir ay olsun bizim ve ülkemiz için.. Baharın tüm tazeliğiyle beraber derin bir nefes alıp her şeyi geride bırakalım..

    Sevgiyle ve Sağlıkla kalın.. :)
    Devamını Oku
    Herkese Merhaba,

    Herkesin canını sıkan, ülkemizin acı gerçeğinden bahsederek yaramızı tekrar kanatmayacağım ama tüm vefat eden vatandaşlarımızın sevdiklerine baş sağlığı diler, ülkece artık acılarımızın son bulmasını temenni ederim.



    Yaklaşık üç - dört gündür ailecek bir sorunla uğraşıyoruz. Fare! 

    Evimize fare girdi ve nereden girdiğini, ne zaman girdiğini çözemedik ama önce mutfakta duran eşyalarımızı yerlerden parça parça topladık, sonra tıkırtılara kulak kabartmak zorunda kaldık. Sadece varlığını bildiğimiz bir canlı. Kendisi görebilme şerefine nail olamadık. İlk defa başımıza gelen bir durumdu ve hepimiz tedirgindik. Ne yapacağız derken tüm evi; baştan başa çamaşır suyuyla, sirkeli su ile ve özel bir temizleyici ile üç kez bir uçtan bir uca temizledik. İlaçlattık. Sesler kesildi ama bizim tedirginliğimiz bitmedi.

    Evi temizlerken fareyi insanlara benzettim. Hayatımızda bir yerden varlığını hissettiren, alttan alttan bir şekilde huzurumuzu kaçıran ve sorunu çözmeye çalıştığımızda hiç olmamış gibi yapan insanlara.

    Hayatımda bu tarz insanlarla çok fazla karşılaştım ve karşılaşıyorum. Muhtemelen sizin de hayatınızda bu tip bir insan olmuştur.

    Bana kalırsa, amaçları sadece karşısındakinin huzurunu kaçırmak olan bu insanların; tek istediği herkesin mutsuz olması. Nasıl bir düşünce yapısına sahip olduklarını kestiremiyorum ama psikolojik açıdan bir sorunları olduğu ortada.

    Mutlu olduğunuz hiçbir anınızda yanınızda yok. Ne zaman mutlu olduğunuzu görse laf batırarak durumu bozmaya çalışır ya da mutsuz olduğunuz zamanları hatırlatır. Devamlı kıyaslama yapar. Sanki yeryüzünde hiç iyi bir şey yokmuş gibi hep kötü şeylerden bahseder. 'Neden böyle yapıyorsun?' demeye kalkıştığınızda da inkar etme suretiyle kabullenmez. Bir üst seviyeyle de sizi suçlar; 'Sen ne yapmaya çalışıyorsun?' diye.

    Sanırım yazdıklarımdan bu tür insanlarla ne kadar sık karşılaştığım belli oluyor. O kadar uzmanlaştım ki bu konuda, bu insanlara karşı bir önlem bile geliştirdim.

    Sizin de çevrenizde böyle biri varsa yapacağınız en güzel şey; kaçmak. Arkanıza bakmadan kaçın. Uzaklaşın bu insandan. Çünkü size bir faydası olmadığı gibi mutsuzluğunuza da neden oluyor. Olumsuz düşünmenize sebep oluyor ki olumsuz her bir düşünce vücudumuzda çeşitli hastalıklara davetiye çıkarıyor.

    Amacım bu yazıyla kimseyi küçümsemek ya da insanları yargılamak değil ki böyle bir şeyi yapmak haddime de değil. Kimseyi 'Sen hastasın' diye yaftalamak da tercih ettiğim bir durum değil fakat sadece olumsuzlukları gören bir insanın (pesimistler de dahil bence) psikolojik açıdan bir sorunu vardır. Her şey düzeltilebilir ve değiştirelebilir.

    Kaçmak istemiyorsanız, düzeltmek için uğraşın. Onun dilinden konuşun. Sıraladığı her bir olumsuzluğa, bir olumlu düşünceyle karşı çıkın. Aslında yeryüzünün bu kadar da kötü olmadığını anlatmaya çalışın.

    Ama dikkat edin; sonunda o sizin aklınızı çelmiş olmasın :)

    Sevgiyle ve Sağlıkla Kalın..

    Devamını Oku
    Yenİ
    Yazılar
    Eskİ
    Yazılar

    Hakkımda

    Fotoğrafım
    Ayşe Baykal Girginkoç
    Hayat, ciddiye almak için çok kısa; keyif almak için çok uzun bence..
    Profilimin tamamını görüntüle

    Takİp Edİn

    • facebook
    • twitter
    • instagram

    En Son Yazılanlar

    E-Posta Gönderelim!

    * indicates required

    Arşİv

    • ►  2022 (1)
      • ►  Nisan 2022 (1)
    • ►  2019 (13)
      • ►  Mart 2019 (6)
      • ►  Şubat 2019 (3)
      • ►  Ocak 2019 (4)
    • ►  2018 (12)
      • ►  Aralık 2018 (6)
      • ►  Kasım 2018 (2)
      • ►  Eylül 2018 (1)
      • ►  Temmuz 2018 (1)
      • ►  Nisan 2018 (1)
      • ►  Ocak 2018 (1)
    • ►  2017 (12)
      • ►  Temmuz 2017 (1)
      • ►  Haziran 2017 (2)
      • ►  Mayıs 2017 (1)
      • ►  Mart 2017 (3)
      • ►  Şubat 2017 (4)
      • ►  Ocak 2017 (1)
    • ▼  2016 (34)
      • ▼  Aralık 2016 (2)
        • Ey Endişe! Sen Mi Büyüksün, Ben Mi?
        • 2017 Neden Benim Yılım Olmasın?
      • ►  Kasım 2016 (1)
        • Yulaftan Krakere...
      • ►  Ekim 2016 (4)
        • 20li Yaşlarda Okunması Gereken 12 Kitap
        • Haftalık Çizelge (Weekly Chart)
        • Şekersiz Sağlıklı Muffin Tarifi
        • Şehrin Etkinlik Hali - Ekim
      • ►  Temmuz 2016 (4)
        • Sütlü mü, Köpüklü mü? Bence Sütlü.
        • Kendi Gecesinde - İnci Aral
        • That Sugar Film
        • Sona Kalan - Tess Gerritsen
      • ►  Haziran 2016 (1)
        • Hayal Defteri
      • ►  Mayıs 2016 (3)
        • Ne Buldum? - Mayıs
        • Başıma Neler Geldi?
        • Kırmızı Saçlı Kadın - Orhan Pamuk
      • ►  Nisan 2016 (4)
        • Ne Buldum? - Nisan
        • Farkındalık - 2
        • Ertelemek Kaçmaktır, Değil Mi?
        • Ne Buldum? - Mart
      • ►  Mart 2016 (4)
        • Farelerden Nasıl Kurtuluruz?
      • ►  Şubat 2016 (6)
      • ►  Ocak 2016 (5)
    • ►  2015 (4)
      • ►  Kasım 2015 (3)
      • ►  Ekim 2015 (1)

    İletİşİm Formu

    Ad

    E-posta *

    Mesaj *

    Son Okunanlar

    • 52 Hafta 52 Değişim - 13. Her Sabah Oil Pulling Yap.
    • Kaliteli Zaman ft. İyi İlişkiler!

    En Çok Okunanlar

    • 20li Yaşlarda Okunması Gereken 12 Kitap
    • Kaliteli Zaman ft. İyi İlişkiler!
    facebook Twitter instagram

    Created with by Ayşe Baykal | Distributed By A Piece of Passion in Life

    Back to top